Zeynep Göktaş
Bir gün gittim doktora
Gözün bozuk dedi bana
Derecemi sordu babam
Hayallerim yandı birden
Bir yirmi beş dedi bana
Üzüldüm ben yana yana
Ve sordum doktor hanıma
Çok kalın olur mu camlar
Doktor bana baktı güldü
Olmaz merak etme dedi
Hem de çerçevesi pembe
Bir gözlükle geldim eve
Şimdi her şeyi görüyorum
Ama bu gözlüklerimi
Ne kadar kullanacağımı bilmiyorum
17 Şubat 2024 Cumartesi
GÖZLÜK
SAÇ
Ahmet Said Yurttaş
Ona şekil veririz
O da bize şekil verir
İçinde kim bilir kaç bin tel var
İnce ince sürüyle
Kimi sarı, kimi siyah kimi kestane
Güzel görünüm de verir
Başımız onun yurdudur
Erkeklerin saçı kısa
Kızlarınki uzar durur
MİNİK TAVŞAN
Elif Yüsra Yaralı
Senin orada burada zıplayarak gezmen
Beni mutlu ediyor
Nasıl oluyor da bu kadar hızlı
Koşuyorsun sağa sola
Renklerin ise başka bir güzellik
Keşke bizim evde olsan
Odalarda zıplayıp koşsan
O minik ayaklarınla
Tüylü kuyruğunla
Bizlere neşe katsan
MEYVE
Aysel Zümra Yuvacı
Benim sevdiğim meyvesin
Başkaları seni sevmesin
Onlar ekşi desinler sana
Sıksınlar çaya salataya
Yakıştırsınlar seni keke, pastaya
Benim sevdiğim meyvesin sen
Sapsarı renginle
Küçük çekirdeklerinle
Limon
MOĞOLİSTAN
Umut Pekyiğit
Nedense atlası açar açmaz
Önce Moğolistan’a bakıyorum
Bir şey var bu ülkenin adında ve yerinde
Moğolistan’ı seviyorum
Belki de orada olduğu için
Göktürk Kitabeleri
Belki de yüzyıllar önce
Orda yaşamış olduğu için büyüklerim
Atlası açar açmaz
Önce Moğolistan’a bakıyorum
Sonra çekik gözlü esmer
Moğolları düşünüyorum
GARİP OLAYLAR
Yiğit İbrahim Karain
Bir gün uyandım
Takır tukur sesler
Uyutmuyor beni
Baktım odaya
Annem babam kardeşim yok
Oturma odasına gittim
Babam telefona dalmış
Baba, baba dedim
Beni duymadı
Kardeşime baktım
Bilgisayarda oynuyor
Kardeşim kardeşim dedim
Beni duyan yok
Anneme baktım
Televizyon izliyordu
Anne anne dedim
Yine duyan yoktu
Dışarı çıktım
Arkadaşlarım dışarda
Tabletle bir şeyler izliyordu
Gelin oynayalım dedim
Beni duyan yoktu
Komşulara baktım
Herkes aynı durumdaydı
Saat sesi geldi
Uyandım
Baktım her şey rüyaymış
TURTA
Ayça Yıldız
Elmalı portakallı
Keke benzeyen tatlı
Üstünde rendeli
Biraz meyveli tabi
Benzersin
Keke pastaya
Her şekilde yapılırsın
Daha fırından çıkmadan
Ayaküstü kapılırsın
GÖKYÜZÜ
Elif Erva Öztürk
Geceleri baktığımda
Güneş gidiyor ay geliyor
Bazen de bulut görüyorum
Bazen uzakta yıldızlar
Düşünüyorum hepsini birden
Nasıl taşıyorsun üzerinde
Üstelik yerinde de durmuyor hiçbiri
Hele güneş
Bir gidiyor bir geliyor
GARİP BİR HİKAYE
Mustafa Aktaş Dinçer Kara Zeynep Gökçe Yılmaz Ömer Ali Çamcı Ömer Asaf Koç
Afatsum, Remö, Asaf, Dinçer, Gökkuş aynı sınıfta öğrenim gören beş arkadaştı. Bir türlü ortak bir konuda fikir bildiremiyorlar sürekli görüş ayrılıklarına düşüyorlardı. Birlikte bir şeyler yapmak onlar için çok zordu fakat aynı sınıfta bulundukları için çoğu zaman ortak çalışmaları gerekiyordu.
Yapmaları gereken şey ortak bir hikaye yazmaktı ancak daha kahraman isimlerini belirlerken büyük bir kriz çıktı. Öğretmenleri her öğrencinin isminin tersinden okunuşunu bir kahraman olarak yazalım dedi fakat bazı öğrenciler buna karşı çıktı. Bununla da kalmadı fikir ayrılıkları bu kez hikaye mi yazalım masal mı yazalım konusunda görüş ayrılıkları meydana geldi.
Sonunda bu beş öğrenciden bazıları kendi isimlerini bazıları isimlerinin ters çevrilmiş halini bazıları da arkadaşlarının kendisine hitap ettiği isimleri kullanmakta karar verdiler. Ancak halen ortada bir konu yoktu.
Bu esnada Afatsum, sıranın altına girmiş, olaylardan tamamen kopmuştu. Zaten cepleri de taş doluydu. Taşlarla oyun oynamayı seviyordu. Remö ise elinde lazer kalemi bazen sıkılıyor bazen olaya dahil olmaya çalışıyordu. Dinçer, yakın zaman önce takmaya başladığı gözlüklerini arada düzeltiyor, Asaf’la gülüyor, bir şeyler düşünmeye çalışıyordu. Gökkuş ise ellerini birleştirmiş, çenesini ellerinin üzerine koymuş, bir masala başlayamamanın üzüntüsünü yaşıyordu ama gülümsemeyi de ihmal etmiyordu. Aslında Gökkuş, farklı sınıftaydı ama bu sınıfta bulunmak hoşuna gidiyordu. Keşke şu masalı yazabilseydik, diye içinden geçirirken Remö kenarda esniyor ve geriniyordu.
İlk ders, üst sınıftaki öğrencilerin masallarını okumuşlar, çok keyif almışlardı. Aslında bütün amaçları onlar gibi macera dolu bir masal yazmaktı ama bir türlü olmuyordu. Masal yazmak bir ekip işiydi. Ortak düşünce işiydi. Bu esnada Gökkuş:
-Yazdıklarımız ne zaman kitap olacak, diye sordu. Öğretmen, küçük bir açıklama yaparken Dinçer:
-Ben çizgi roman yazıyorum, dedi. Öğretmen:
-Yazıyor musun, çiziyor musun, diye sordu. Dinçer:
-Çizgi roman nasıl oluyorsa öyle yapıyorum, dedi.
Remö, çizgi roman işinin boş iş olduğunu söyledi ve Dinçer’in buna biraz canı sıkıldı. Afatsum, etrafında gelişen bu konuşmaları keyifle izliyordu. Şapkasını başına örtmüş, diş macunu reklamı yapar gibi habire tebessüm ediyordu. Yalnız o değildi diş macunu reklamı yapan arada herkes gülüyordu.
Tüm bunlar olurken aslında ilk ortak hikayelerinin ortaya çıktığının farkına varan Dinçer:
-Hikaye içinde hikaye yazıyoruz, dedi.
Nihayet ilk kez ortak bir iş yapmış gibilerdi üstelik hiç zorlanmadan ve doğal bir halde. İlk ortak hikayeleri ortaya çıktığında Afatsum bazen sıranın altında bazen sandalyenin üstündeydi. Asaf, Dinçer’le yan yana, Remö her zamankinden biraz daha keyifliydi ve Gökkuş “nasıl oldu bu iş” diye düşünmekteydi.
16 Şubat 2024 Cuma
DİPSİZ GÖL
Üner Taha Aydemir
Her ayna bir pencere asılmış duvara
Açılan dışarıya
Ve suskun bütün aynalar
Taşımaktan kendisine bakan
Yüzlerin yorgunluğunu
Mutluluğunu
Her ayna dipsiz bir göldür
Ardında ne olduğunu bilemediğimiz
Yine de bakarız yansımıza
Bakmadan ardındaki karanlığa
Hayat dediğimiz adına
Karşı karşıya
İki ayna