İbrahim Gül
Kerim Yuvacı
Dağhan Toy
Mehmet Tuğra Aydemir
Çiğdem Soydağ
Selim Çabuk
Ali Çağhan Yılmaz
1. Bölüm
Efecan günlerdir kimseyle konuşmamıştı. Zaten konuşmayı çok sevmezdi. En sevdiği arkadaşı Tunga günlerdir onu aramamış, sormamıştı. Gece boyunca karanlıktan bile birkaç söz duymayı beklemiş ama karanlık onunla konuşmamıştı. Oysa eskiden karanlıkla konuşabilirdi. Oysa eskiden ağaçlarla konuşabilirdi. Oysa eskiden yastığıyla konuşabilirdi. Konuştuğu her şeyin farklı bir dili vardı ve onların dilinden anlayabiliyordu. Kaç zamandır biriyle konuşmamıştı. Kaç zamandır bir şeyle konuşmamıştı, bir şeyin sesini duymamıştı. Belki de bildiği dil sayısı azalıyordu.
Bu düşüncelerle yatağından doğruldu. Hava aydınlanmak üzereydi. Tunga aramıyorsa ben onu ararım, diye düşündü. Yataktan kalkarak telefonunun bulunduğu yere ulaştı. Telefonu eline aldığında telefonun kapalı olduğunu fark etti. Oysa dün şarja takmıştı. Bir süre telefonu açmak için uğraştı fakat telefon bir türlü açılmıyordu. Yorulduğunu hissetti. Daha güne başlamadan yorulmuştu. Telefonu usulca biraz öteye fırlattı. Telefonun düştüğü yerde açıldığını fark etti ve uzanarak telefonunu aldı. Hızla Tunga’nın ismini rehberden buldu. Zaten rehberinde başka kimse de yoktu. Tam arkadaşını arayacaktı ki telefon çalmaya başladı. Arayan Tunga’ydı:
-Günlerdir seni arıyorum ama telefonun hep kapalı Efecan. Neredeyse polise haber verecektim. İnsan telefonunu açmaz mı? Meraktan ölüyordum az kalsın, dedi.
Efecan duydukları karşısında şaşkındı. Birinin kendisini merak etmiş olması az da olsa onu sevindirmeye yetmişti. Kısa bir görüşmeden sonra saat 7’de buluşmak üzere sözleştiler. Saatine baktı, 4.44’ü gösteriyordu saat. Hemen yanındaki takvime baktı, 4 Nisan 2024’ü gösteriyordu. Buluşma saatine kadar kahvaltı yapmayı, hazırlanmayı düşündü. Buzdolabını istemsizce açtığında karşısında 4 yumurta olduğunu gördü. O vakte kadar 4’ler dikkatini çekmemişti ama birdenbire 24 yaşında olduğunu da hatırladı. Bir süre sonra bu düşüncelerin aşırı yalnızlıktan kaynaklandığına karar verdi. Düşünmemeliydi böyle şeyleri. Düşünmesi gereken şey Tunga’yla neler konuşması gerektiğiydi. Tunga da aslında etrafında çok fazla insan olmayan biriydi ve Efecan’dan 4 yaş büyüktü. 4 yaş… 4 yaş… 4 yaş…
4 yumurtayı yemiş miydi, farkında değildi. Kahvaltı masasından kalktığında aç mı tok mu olduğunun da farkında değildi. Bu hâle nasıl geldiğini düşündü, düşündü… Bir cevap bulamadı.
Hazırlığını tamamlayıp dışarıya çıktığında buluşmak için hâlen kırk dakikasının olduğunu fark etti. Evden çıkmalıydı. Temiz hava almalıydı. Evin kapısını kilitleyip kilitlemediğini düşündü. Nasıl olsa evinde değerli bir şey yoktu. Eve hırsız girse onun haline üzülür belki bir şeyler de bırakarak giderdi. Dördüncü kattan birinci kata inmesi uzun sürmedi. Bahçeden çıkarken apartman adının bulunduğu yerde kapı numarasını gördü: 44.
Bir süre yürüdükten sonra buluşma mekanına gelmişti. Tunga’yı görmeyeli günler olmuştu. Onunla yeniden konuşacağı için hayır onunla değil birileriyle yeniden konuşacağı için mutluydu fakat kelimeleri unutmuş gibiydi. Az sonra buluşacakları kahvaltı salonunda Tunga’yı gördü. Biraz heyecanlanmıştı, onun oturduğu masaya doğru ilerledi. Tunga da onu görünce ayağa kalktı ve tebessüm etti, elini uzatarak:
-Nerelerdesin dostum, günler oldu sesini duymayalı.
Efecan elini uzattı fakat Tunga’ya ne diyeceğini bir türlü hatırlayamıyordu. Birkaç kez konuşmaya çalıştı, kekeledi fakat bir türlü uygun kelimeyi bulamıyordu. Konuşmayı unutmuş gibiydi. Tunga durumu fark etti ve sandalyeye oturması için yardım etti. Efecan’a masadaki suyu uzattı. Efecan’ın kalp atışları hızlanmış, terlemeye başlamıştı. Bir kabusta gibiydi. Konuşamamanın bu kadar acı vereceğini hiç düşünmemişti. Alnından akan ter, yanaklarından akan gözyaşına karışmıştı.
2. Bölüm
Tunga, Efecan’ın bütün çabalarına rağmen konuşmaya devam ediyordu ve sanki Efecan’ı konuşmadan anlayabiliyordu. Efecan artık kendini zorlamayı bıraktı. Madem Tunga onu anlayabiliyordu sadece uygun düşünceyi aklından geçirmesi yeterdi. Tunga’nın sustuğu bir anda zihninden sabah yaşadığı 4 rakamı ile ilgili şeyler geçti. Tunga:
-Hiç düşünme Efecan, ben de bir yıl kadar 7’yi düşündüm. Ülkemiz neden yedi bölge, dünyanın neden yedi kıtası ve yedi denizi var, bir hafta neden yedi gün, dünyanın neden yedi harikası var, Pamuk Prenses’in etrafında neden Yedi Cüce var… Sorular zihnimde bitmedi bir türlü. Sonunda düşünmemeyi düşündüm. Düşünmemeyi becerebildin mi dersen, hayır…
Son cümle Efecan’ın bütün ümidini kırmıştı. Bu esnada oturdukları masada 47 sayısını gördü. Eliyle Tunga’ya masadaki sayıyı gösterdi. Tunga’nın suratı ekşimişti. Hiçbir şey söylemeden aniden masadan kalktı. Efecan, Tunga’nın ardından bağırdı:
-Nereye gidiyorsun? Hani konuşacak çok şeyimiz vardı? Tunga sanki bir toz bulutu gibi ortadan kaybolmuştu.
Biraz masada oturdu Efecan, bu esnada bir garson gelerek bir isteği olup olmadığını sordu Efecan:
-4 bardak toprak, dedi Efecan. Neden böyle bir cevap verdiğini anlayamadı. Sanki kendi yerine başkası konuşmuştu ve garson da hiç anormal karşılamamıştı bu isteği.
Tunga’yı bekleyip beklememek konusunda emin değildi. Belki de kalkıp gitmeliydi fakat Tunga geri gelirse beni bulamaz ve üzülür, diye düşündü. Bu esnada Tunga’yı aramak aklına geldi. Telefonuna baktığında 4 cevapsız çağrı olduğunu gördü. Tunga onu dört defa aramış bu da yetmemiş 7 mesaj göndermişti. Mesajları okumak için açtı mesajlarda sadece 4, 8, 12, 16, 20, 24, 28 sayılarını gördü. Kendini iyi hissetmiyordu. Belki lavaboya gidip elimi, yüzümü yıkarsam kendime gelirim diye düşündü. Lavaboda dört musluk olduğunu gördü. Yüzünü yıkayıp aynaya baktığında ardında Tunga’yı gördü. Tunga sadece bakıyor, konuşmuyordu. Gözlerini kapatıp açtığında Tunga yoktu. Belki de masaya dönmüştür diye düşündü ve yeniden masasına döndü. Evet, Tunga masada onu bekliyordu. Tunga’ya:
-Az önce neden gittin ve lavaboda benimle neden konuşmadın, diye sordu.
Tunga şaşkın gözlerle bakarak:
-Tanışıyor muyuz, diye sordu. Bu esnada konuşabildiğini fark etti. En azından bu iyi bir durumdu fakat Tunga neden böyle sormuştu. Sanki başka birinin hikayesine düşmüş gibiydi ve birileri sürekli onu kontrol ediyor, kahramanları kontrol ediyor, zihnine garip şeyler fısıldıyordu. Üstelik bir kişi de yapmıyordu bunu galiba 4 ya da 7 kişiydiler ve durmadan düşünüp garip şeyler yapmasını, düşünmesini sağlıyorlardı.
3. Bölüm
Yedi kişiden ikisinin elinde şemsiye vardı. Birinin şemsiyesi renkli diğeri siyahtı. İkisi şemsiyeyle oynarken diğerleri diş macunu reklamı yaparcasına gülüyorlardı. Bu esnada Efecan ve Tunga bir hikâyenin içinde mahsur kalmışlardı.
4. Bölüm
Efecan gözlerini açtığında etrafında beyaz gömlekli insanlar dolaşıyordu. Garip bir koku vardı bulunduğu yerde ilaç ve dezenfektan arası bir koku. İnsanlar bir şeyler söylüyor, konuşuyor Efecan’ın kollarına, alnına dokunuyorlardı. Güç bela başını sağa doğru çevirdiğinde koluna doğru uzanan serumu fark etti. Burası bir hastane olmalıydı ama burada ne işi vardı? Tavana bakarak düşünmeye başladı. Bu esnada etrafındakilerden biri:
-Muhittin Bey uyandı galiba, dedi.
Herkes o anda Efecan’a bakıyordu. Bir diğeri:
-47 yaşında biri olmasına rağmen iyi toparlandı. Tam iki haftadır gözlerini açmadan yatıyordu, dedi.
Efecan, konuşulanlara anlam veremiyordu. Belki de başka birinden bahsediliyordu. Bu kez de sol tarafa doğru baktı. Odada kendisinden başka kimse yoktu. Usul usul cihazların sesini duymaya başladı. Konuşulanları artık daha iyi duyabiliyordu. Yine biri konuşuyordu:
-Kaza işte, ne zaman, nerede insanı bulacağı belli olmuyor. Sabahın erken saatinde ekmek almaya giderken ekmek arabasının altında kalabiliyor insan. Şu hayat ne kadar garip…
Konuşmalar devam ediyordu:
-Kimsesiz biriymiş zaten. Ailesi hep yurt dışında yaşıyormuş. Her gün arayıp durumunu soran Efecan adlı bir çocuğu var. Onu arayıp babasının gözlerini açtığını söyleyelim bugün. Ha bir de Efecan söylemişti, Muhittin Bey’in şimdilerde komşularının baktığı bir papağanı varmış adı Tunga. Çok severmiş bu papağanı. İlk fırsatta onu da hastaneye getirelim.
Hemen yanında duran ve ara sıra koluna, alnına dokunan adam devam etti:
-Eşi Fatma Hanım öleli beş yıl olmuş. Ondan sonra da zaten yalnız bir hayat yaşamaya başlamış. Çocuklar yanında değil, eşi rahmetli… Zor bir hayat olmalı.
Fatma, ismini duyunca Muhittin Bey’in gözleri gülümsedi. Ardından gözlerini kapadı. Hafifçe yastığa düşen gözyaşını kimse görmedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder