Elif Sude Göçer
Günlerden bir gün dünyaya değişik bir at gelmişti. Dünyaya geldiği anda herkes, diğer atlar ona şaşkın gözlerle bakıyordu. Neden mi? Çünkü diğer atlar bu atın başında küçük bir çıkıntı görmüşlerdi. Ardından bu küçük çıkıntıdan küçük bir kıvılcım çıktı ve gövdesinin iki yanında küçük kanatlar belirdi. Zamanla o küçük çıkıntı ve kanatları uzamaya başlamıştı. Diğer atlar onun büyümesini şaşkınlıkla izliyordu. Anne at yavrusunu üzgün gördüğü her gün ağlamaklı bir sesle:
-Benim yavrum herkesten özel, derdi. Kocaman at sürüsü içinde kanatları olan, boynuzu bulunan kaç tane var ki? Sadece benim yavrum böyle, derdi. Ama küçük at kendisini iyi hissetmiyordu. Diğer atlardan farklı olmak hoşuna gitmemişti.
Zamanla küçük atın okul çağı geldi. Okula başladığında da alnının ortasındaki çıkıntı ve kanatlarından dolayı hayli zorluk yaşadı. Benzemiyordu işte diğer atlara. Bu yalnızlık onu okumaya yöneltti. Kitap okuyordu sürekli. Bir gün okuduğu bir masal kitabında kendisine benzeyen başka atların da olduğunu öğrendi. Kendisinin bir unicorn olduğunu artık biliyordu ve tek değildi. Mutluydu.