Eymen Arda Aydemir, Ezgi Budak
Nereden ve ne zaman şehre gelmişti yabancı, kimse bilmiyordu. Son zamanlarda herkesin dikkatini çeken tek kişi oydu. Kimseye selam vermeyen, kimseyle konuşmayan bu yabancı artık mahallenin konuşulan yegâne konusu hâline gelmişti. Sabahın erken saatlerinde evinden ayrılan yabancı, gecenin bir yarısı evine dönüyor, lambası sadece yarım saat açık kalıyor ve sonra ertesi sabah yine erkenden evinden ayrılıyordu. Ne iş yaptığını kimse bilmiyordu. Üstelik çarşıda, pazarda, başka mahallede gören kimse de olmuyordu bu yabancıyı. Birdenbire görünüyor ve birdenbire kayboluyordu.
Mahalledekiler, önceleri bu yabancının kötü biri olduğunu düşünmüştü. Yasal olmayan işler yapıyor, diye kendi aralarında konuşmuşlardı fakat herhangi bir olumsuzluk görmeyince merakları iyice artmıştı. Yabancıya dair bildikleri tek şey, gördüklerine dayanıyordu; o da her gün başka bir kıyafet giymesi. Pazartesi günleri takım elbise giyiyordu, salı günleri ise eşofmanla evden ayrılıyordu. Çarşamba günleri başında bir kasket ve elinde mutlaka şemsiye oluyordu. Perşembe günleri, elinde bir evrak çantası oluyordu, ayağında rugan ayakkabılar ve yakasında bir de rozet oluyordu. Cuma günleri, üniformaya benzeyen bir kıyafet giyiyordu ama hangi kurumun üniforması olduğu belli değildi. Cumartesi günleri hava nasıl olursa olsun güneş gözlüğü kullanıyor ve mavi bir elbise giyiyordu. Pazar günü insan evinde oturmaz, dinlenmez mi? Dinlenmiyordu. Pazar günleri yine elinde bir çanta oluyor, kalın çerçeveli bir gözlük takıyor, çantasından test kitapları görünüyordu.
Belki de birden fazla işi vardı adamın. Nihayet yabancıya dair efsaneler o kadar çoğalmıştı ki mahallenin muhtarı duruma el koymuştu. Birkaç gün, yabancıyı o da gözlemledi. Art niyetli biri olmadığını fark etti. Birkaç kez gizlice takip etmeye kalkıştı fakat her seferinde birkaç yüz metre sonra kaybetti yabancıyı. Sonunda yabancının eve geliş saatinde ona misafir olmaya karar verdi.
Günlerden cumartesiydi ve muhtar akşam misafirliği için eşine kek yaptırmıştı. Yabancının gelmesini bekliyordu. Yabancı, evine girecek ve lambasını söndürmeden muhtar da onun misafiri olacaktı. Kim olduğunu, ne işle uğraştığını öğrenecek ve bütün mahalleli rahat bir nefes alacaktı.
Sonunda akşam oldu. Yabancının oturduğu evin yakınındaki markette bekleyen muhtar, yabancıyı görür görmez elindeki kekle onun peşine düştü ve birkaç adım geriden aynı merdivenleri çıktı. Yabancı, hiç yorgun görünmüyordu. Hava kararmıştı ama güneş gözlüğünü hâlen çıkarmamıştı. Yabancı evine girdi ve kapıyı kapadı ardından muhtar zile bastı. Kaç haftadır kapısı çalınmayan yabancı şaşkın bir yüz ifadesi ile kapıyı açtı:
-Buyurun, kime bakmıştınız.
Muhtar heyecanla karışık bir ses tonuyla:
-Ben mahallenin muhtarıyım. Size, mahallemize hoş geldiniz, demeye geldim. Kek de getirdim. Süt varsa sütle yoksa çayla kekimizi yiyelim. İkisi de yoksa musluk suyu ile kekimizi yiyelim ama lütfen yiyelim, dedi.
Yabancı bu daveti geri çevirmedi.
Mutfakta iki bardağa musluk suyu doldurdu ve getirdi. Muhtar da keki açmış, masaya koymuştu. Derin bir sohbet başladı. Muhtar, konuştukça yabancıya ısınıyor, onun iyi bir insan olduğunu düşünüyordu. Yabancı, ona pilot olduğunu ve bu yüzden erkenden evden çıktığını söylemişti. Bunları duyan muhtar daha da sevindi. Kaç muhtarın mahallesinde pilot oturur ki?
O gece, yabancının lambası tam doksan dakika yandı. Mahalleli, görüntüsüz ve sessiz bir futbol maçı heyecanı yaşadı doksan dakika boyunca. Oyuncu iki kişiydi oysa: Muhtar ve yabancı.
Sonunda muhtar evden ayrıldı. Ayrılırken de yine geleceğini söyledi. Sohbetini sevmişti yabancının. Hatta hem mahalleliden hem de kendinden utanmıştı. Dışarda bekleyen mahalleli muhtarın anlatacaklarını dört gözle bekliyordu. Muhtar:
-Komşunuz bir pilot beyler. Çok da iyi bir insan. Bunca zaman boşu boşuna olumsuz şeyler düşünmüşüz. Yazıklar olsun bize, dedi ve herkese iyi geceler dileyerek tribünlerden ayrıldı.
Ertesi gün pazardı. Mahalle halkı rahat bir nefes almış ve gece boyu uyumuştu ancak sabahın erken saatlerinde bu kez elinde çanta testlerle yabancıyı görenlerin aklına bir soru geldi: Hani pilottu? Gün boyu yabancının muhtarı iyi kandırdığını düşündüler, konuştular ve tekrar muhtara giderek bu detayı anlattılar. Yabancının her gün farklı bir kıyafetle evden ayrıldığını söylediler. Muhtar, kendini kandırılmış hissediyordu. Peki ama o kadar tatlı dilli bir yabancı niçin yalan söyleme ihtiyacı hissetmişti? Bu kez eşine kurabiye yaptırdı. Yabancının evinde musluk suyu içmemek için bir termos da çay aldı yanına ve akşam yeniden yabancının evine daldı. Kaç haftadır kapısı çalınmadığını düşünen yabancı şaşkın bir yüz ifadesi ile kapıyı açtı:
-Buyurun, kime bakmıştınız.
Muhtar, bu karşılamadan rahatsız oldu:
-Benim, beeen. Muhtar. Dün musluk suyuyla kek yemiştik, ne çabuk unuttun?
Yabancı umursamadı fazla. Yine tatlı bir muhabbet başladı ve yabancı, bir özel kurumda öğretmen olduğunu söyledi. Özel kurumların sabahtan akşama kadar personel çalıştırdığını, çok ezildiğini anlattı. Muhtar şaşkındı.
Tam doksan dakika yabancının lambası yandı. Mahalleli, görüntüsüz ve sessiz bir futbol maçı heyecanı yaşadı doksan dakika boyunca. Geriye kalan yirmi kişi meçhuldü. Belki onlar da içerdeydi ama mahalleli bilmiyordu. Oyuncu iki kişiydi oysa: Muhtar ve yabancı.
Muhtar, kan ter içinde dışarı çıktı. Kurabiyeler bitmişti. Çay da bitmişti. Mahalleli suskundu. Herkes sessizdi.
Sessizliği daha önce hiç görmedikleri araçların sirenleri bozdu. Araçlardan farklı üniforma giymiş insanlar iniyordu. Bir tanesi beyaz gömlek giymişti araçtan inenlerin. Kalabalığa doğru yaklaşan beyaz gömlekli adam:
-Bu mahalleye son zamanlarda taşınan bir yabancı oldu mu, diye sordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder