31 Mayıs 2024 Cuma

YOL

Aydın Çınar Yıldırım


Böyle bir hayat düşünmemişti çocukluğunda. Neşeli, sağlıklı ve huzurlu günler geride kalmıştı. Ne hayaller kurmuş ne planlar yapmıştı geleceğe dair. Aslında bir kısmını da gerçekleştirmişti ama gerçekleşen hayallerin yerini yenileri alıyordu ve sürekli gerçekleştirilecek bir hayal mutlaka oluyordu ileriye dair. Şimdi, yani otuz yaşına bir gün kala sanki bütün yolların sonuna gelmişti. Sanki takvimden koparılacak bir sayfa daha kalmamıştı. Sanki dünyanın bütün saatleri durmuştu.
Her şey küçük bir rahatsızlık için hastaneye uğradığı iki sene önce başlamıştı. Birkaç kutu ilaç ve birkaç gün dinlenme ile geride kalacak bir hastalık olduğunu düşünüyordu yaşadığının ama öyle olmamıştı. Günler süren tedaviler, tahliller ve tekrar eden ameliyatlar bir sonuç vermemişti. Yorulmuştu sağlığının peşinde koşmaktan ve bir sonuç alamamaktan. Tedavi süreci artık bitmişti ancak olumlu bir netice yoktu ortada. Gitmek, uzaklaşmak istiyordu. Başka bir şehir, başka bir kasaba belki de iyi gelir diye düşünmüştü ve yola çıkmıştı. Nereye gideceğini bilmiyordu. Nerede yaşamaya devam edeceğini de bilmiyordu. Yorgundu ve uyandığında bir yolun kenarında buldu kendini. Düşünmeden yolda yürümeye başladı. Yol sihirli bir ip gibi önünde uzayıp gidiyordu. Sağa sola bakmıyordu, yolda kimselerin olup olmadığına da bakmıyordu. Sadece ilerliyordu. Bazen bir tarla kenarında bazen bir ağacın gölgesinde dinleniyor, kuşları dinliyor, rüzgârı içine çekiyor, az da olsa rahatlıyor sonra yanında beliren yola yeniden adım atıyor ve yürüyordu.  Tanımadığı insanlar geliyordu bazen yanına, etrafına… Küçük çocuklar geliyordu dizleri yırtık pantolonlarıyla, ellerinde değneklerle, ayaklarında parçalanmış ayakkabılarla. Kendi çocukluğunu arıyordu baktığı çocuk yüzlerinde. Kendi de mutluydu onlar yaşındayken. Hatta onlara göre şanslıydı. Muhteşem bir çocukluk yaşamıştı. Yaşamış mıydı?.. Kim bilir? Çocuklar konuşuyor, soru soruyorlar ama cevap vermeden yürüyordu.
Kaç şehir geçmişti, kaç kasaba, kaç köy bilmiyordu fakat artık bu amaçsız yolculuk da sıradan bir hale dönüşmeye başlamıştı. Geri dönmek artık neredeyse imkânsız gibiydi. Takati yoktu zaten dönmeye ancak yaşayabileceği bir yerleşim bölgesi de bulamamıştı. Bu düşünceler geçerken zihninden yolun bittiğini fark etti. Yol yoktu. Yılan gibi kıvrılan yollar birden kaybolmuştu önünden. Döndü, geriye baktı, geride de bir yol yoktu. Yol bitmişti. Yere baktı, göğe baktı. Güneşe bakmaya çalıştı gözlerini kısarak. Yol bitmişti. Kendi etrafında usul bir daire çizdi ve uzaklara bakmaya çalıştı. Bir çeşme vardı ilerde. Çeşmeye yöneldiğinde sesler duymaya başladı. Bir kadın sesiydi bu. Zaman zaman hıçkırıyor gibiydi. Biraz endişe etti ama korkacak ne olabilirdi ki? Çeşmenin yanına geldiğinde sesler kesildi. Çeşme de kuruydu zaten. Ne bir damla su vardı etrafında ne de ağaç, yeşillik, kuş sesi. Çeşmenin yanında bir süre oturdu. Uzanmak istedi, düzgün bir taşı yastık gibi kolunun altına aldı ve uzandı. Bir kadın sesi geliyordu yine. Gözlerini açtı, sağa sola baktı. Kimsecikler yoktu. Yeniden gözlerini kapadı. Tam uyumak üzereydi ki su sesiyle yeniden gözlerini açtı. Doğruldu, çeşmeye baktı. Kuru çeşmeden su akıyordu. Yüzünü yıkayıp su içmek için çeşmeye uzandığında çeşmeden su kesildi.
Uzandı ve gözlerini kapadı. Artık ne olursa olsun gözlerini açmayacaktı. Uyudu, uyudu, uyudu. Kaç saat geçti, kaç gün farkına varamadan uyudu. Rüya görmedi. Uyandığında çeşmenin yanında bir genç kadın gördü, bir yandan bir şeyler anlatıyor bir yandan ağlıyordu. Bunun bir rüya olduğunu düşündü. Bir süre baktı uzaktan. Kuru çeşmeden genç kadın konuştukça su akıyordu. Kadına seslenmek istedi ama sesi çıkmıyordu. Yerinden kalkmak istedi ama kalkamıyordu. Çeşme akıyor, kadın ağlıyor ve çeşmeye bir şeyler anlatıyordu. Yeniden gözlerini kapadı, uyudu, uyudu, uyudu. Kaç saat geçti, kaç gün farkına varmadan uyudu. Rüya görmedi. Uyandığında kuru bir çeşmenin başındaydı. Çeşmenin yanına oturdu ve onunla konuşmaya başladı:
- Böyle bir hayat düşünmemiştim çocukluğumda. Buraya nasıl geldim bilmiyorum. Neden geldiğimi de bilmiyorum. Hayallerim vardı geleceğe dair, planlarım vardı ama şimdi hiç biri yok.
Bu cümlelerden sonra dakikalarca konuştu, konuştu, konuştu. Bazen tebessüm ediyordu konuşurken bazen ağlıyordu. Son iki yılda başından geçen her şeyi anlattı. Anlattıkça rahatlıyordu. Anlattıkça kuş sesleri duymaya başlamıştı. Anlattıkça etrafındaki toprağın yeşerdiğini görüyordu. Bir süre suskun kaldı ve devam etti:
- Şimdi, otuz yaşımdayım. Sanki takvimden koparılacak bir sayfa daha yok. Sanki dünyanın bütün saatleri durdu.
Çeşme akmaya başladı. Çeşmenin sesine bir kadın sesi karışıyordu. Çeşmenin hemen yanında bir yol belirdi. Kıvrım kıvrım değildi. Ucu bucağı görünmüyordu. Hava kararmaya, sis çökmeye başlamıştı. Yoldaydı. Bilmediği bir yolda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder