Üner Taha Aydemir
Kapıya sırtını döndü ve uzaklaşmaya başladı. Bu kaçıncı kapıydı uzaklaşmak zorunda kaldığı, düşündü, sayamadı. Önündeki bütün kapılar kapalıydı. Kimi içerden kilitliydi kapıların kimi dışardan. Biraz ilerledikten sonra döndü ve kapıya yeniden baktı. Kapı açılmıştı ama tekrar oraya gitmek istemiyordu. Kendisine açılmayan kapılar bazen böyle kendiliğinden açılıyordu. Kime açılıyordu? Bilmiyordu.
Yukarıdaki satırları yeniden okudu ve bir hikâyenin kapısının böyle açılmaması gerektiğini düşündü. Okuyanlar böyle bir hikâyenin önünden dönebilirlerdi. Daha başka bir kapı bulmalıydı hikâyeye girmek ve ardından okuru davet etmek için. Hikâye yazmak zorunda mıydı? Değildi. Bir şeyler yazmak zorunda mıydı? Değildi. Öyleyse masadan kalkmalı ve hayatın akışına kendisini bırakmalıydı. Hayata karışmalıydı.
Düşündü, şu saatlerde yollar, koşuşturan insanlarla dolu olmalıydı. İnsanların ellerinde, kollarında mutlaka çantalar vardı. Mağazalar büyük ihtimalle tıklım tıklım doluydu. Sanki bir savaş başlayacaktı da insanlar stok yapıyor gibiydi. Bu manzara hep böyleydi. Günlerdir, haftalardır, aylardır böyleydi. Ömür boyu belki de birkaç kez giyebileceği elbise için telaşla alışveriş yapanlar, hiç kullanmayacağı elektronik malzemeler satın alıp kısa bir süre mutlu olduktan sonra bir çekmecede unutanlar, son kullanma tarihi geçinceye kadar dolapta bekleyip sonra çöpe gönderilmek üzere poşetlerde taşınan gıdalar…
Dışarda manzaranın böyle olabileceğini tahmin etmek zor değildi. Bu hayata karışmak da en az bir hikâyeye başlamak kadar zordu onun için. Hayata karışmak zorunda mıydı? Değildi. Sokağa çıkmak zorunda mıydı? Değildi.
Soruların cevabı hep “değildi” şeklinde geliyordu ve bu cevaplar onu hareketsiz bırakmaya yetiyordu.
Yeniden masasının başında kendini yazmaya konsantre etti ve bu kez hikâye değil de farklı bir türde yazmaya karar verdi. Bir süre düşündü, en iyisi şiir yazmaktı. Şiir, bazen kendi kendine bir çorap söküğü gibi gelebiliyordu. Hikâye de öyleydi ama bu kez yazdığı hikâyeler tıkanmıştı. Hikâyenin kapısını bir türlü aralayamıyordu. Bu kapının önünde daha fazla beklemek anlamsızdı.
Şiir yazmalıydı. Gözlerini kapattı, ilk dizeler zihnine düşmüştü bile:
Açılsın diye bekliyorum önünde
Yıllardır ulu bir kapının
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder