Gamze Sena Kuyucu
Okula başlamadan önce aslında hiç aklımda bu tarz şeyler yoktu. Sıradan bir okul olduğunu düşünüyordum kasabamızdaki okulun. Çocukluğumdan beri bahçesinde oynadığım, etrafında gezindiğim bu okulun içinde bir de Z-Kütüphane vardı. Orasını da çok severdim ve eğlenceli bulurdum.
Nihayet ben de bu okulun öğrencisi olmuştum artık. Üç katlıydı okulumuz ve ben üçüncü kattaki sınıflardan birindeydim. Ayrıca okulumuzun bodrum katı spor ve konferans salonu olarak kullanılıyordu. Bu katın bir kısmı da yemekhaneydi.
Halk oyunlarına çocukluktan beri ilgim vardı ve okulumuzda halk oyunları kursu açılmıştı. Halk oyunları çalışmasını okulumuzun zemin bodrum katında yapıyorduk. Eğlenceli birkaç çalışmadan sonra öğretmenimizin gelmediği bir gün garip şeyler olmaya başladı. Her şey buradan sonra başlıyordu aslında.
Arkadaşlarımızla kendi kendimize çalışırken okulun arka kapısının bulunduğu yerden garip bir ses gelmişti. Önceleri umursamadık fakat sesler git gide sıklaşıyordu ve artıyordu. Bu sesi galiba sadece biz duyuyorduk çünkü başkaları da duysa mutlaka tepki verirdi. Üstelik herkes dersteydi. Bu ses nereden geliyordu, kim çıkarıyordu? Korkulacak bir durum değildi ya da öyle düşünüyorduk. Kocaman, kalabalık bir okuldu burası ve herkes derste, sınıfındaydı.
Halk oyunları çalışmasını bırakarak sesin geldiği yöne doğru gitmeye karar verdik. Burası, öğretmenlerimizin bize yasakladığı alandı. Merakımıza yenilerek o tarafa doğru gitmeye karar verdik. Madem öğrencinin girmesi yasaktı buraya, o halde sesleri kim çıkarıyordu? Sorular, sorular, sorular…
Zemin katın merdivenlerinden bir gölge gibi hızla ilerledik ve kameraların göremediği kör noktadan seslerin geldiği yöne doğru sessizce ilerledik. Kalbimiz ağzımıza gelmiş gibiydi. Yaptığımız belki iyi bir şey değildi fakat bizi kendisine çeken bir şeyler vardı. Her yere baktık fakat ses çıkarabilecek bir şeyler, kimseler yoktu.
Üstelik okulumuzun arkasındaki yıkılmış, terk edilmiş evleri ilk kez bu kadar yakından görüyorduk. Hayalet bir kasaba gibiydi burası. Kimler yaşamıştı, neden terk etmişlerdi, sahipleri acaba neler yaşamıştı? Soruların ardı arkası gelmiyordu. Evler, hep birbirine benziyordu ve sıra halindeydi. Kafamızdaki soruların cevaplarını verebilecek kimse yoktu. Artık derslere, sınıfa dönüş vaktiydi.
Akşam olduğunda yaşadıklarımızı aileme anlatıp anlatmamakta önce endişe duydum fakat anlatmam gerekiyordu. Yemekten sonra anneme konuşmamız gerektiğini söyledim. Annemin rengi değişmişti. Korkmuş görünüyordu ama meseleyi ona anlatınca yüzündeki gerginlik silindi. Tebessüm etmeye başladı ve şöyle dedi:
-Bu yaşadığınız şeyler senelerdir ara sıra anlatılır kasabada ama kimse önemsemez. Evlerin niçin terk edildiğine dair kimsenin bir fikri yok fakat okulun bulunduğu yerin daha önceden mezarlık olduğu söylenir. Bu söylenti de zaman zaman senin anlattığına benzer olayların yaşanmasıyla ilgili olabilir.
Aslında korkunç bir şeydi bu fakat annem öyle doğal ve içten anlatmıştı ki tüm endişelerim silinmişti. Ben de tebessüm etmeye başladım.
Ertesi gün arkadaşlarıma bu konuyu anlatmayı düşünüyordum fakat onlar da ailelerinden aynı hikâyeyi duymuşlardı. Şimdi halk oyunlarına devam etmek vaktiydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder