İsmet Çınar Altuntaş
Beden eğitimi dersi belki de çoğu futbolsever çocuğun en sevdiği derstir. Beden eğitimi dersi geldiğinde formalar giyilir, Fenerbahçe’sinden Galatasaray’ına, Real Madrid’inden Barcelona’sına… Ortalık bayram yeri gibi renklerle süslenir. Hele o teneffüs sahada futbol oynarken zil çaldığında nöbetçi öğretmen: “Hadi çocuklar, sınıfınıza” dediğinde “Öğretmenim, dersimiz beden eğitimi.” cümlesini kurmanın mutluluğu bir başkadır.
Ders başladığında genelde öğretmen serbest bırakır ve bütün erkekler sahaya geçer. Takımlar “aldım-verdim” yöntemi ile kurulur. Bu yöntemi uygularken illaki iyi oynayan birilerini transfer etmek için sorun yaşanır çünkü her sınıfta çok iyi futbol oynayan bir öğrenci mutlaka vardır ve o öğrenci maçın kaderini belirler. Herkes iyi oyuncuların bulunduğu takımda olmak ister.
Bu esnada bazıları ise köşede sessizce bekler. Takım kuran arkadaşın seni seçecek mi yoksa bir köşede bırakacak mı? Bu anın heyecanı sınavlarda bile yaşanmaz. Takımlar kurulduğunda ve maç başladığında mutlaka bir gol, diğerlerinden daha güzeldir, daha havalıdır. Herkes bu golün sahibi olmak için onlarca kez şut çeker ve yüzlerce adım atar çünkü maç bittiğinde kalan tek şey atılan o güzel goldür. Maç bitse de konuşulmaya devam eder bu gol.
İstemesek de maçın sonunda beden eğitimi dersi bitmiş olur. Bu gerçekle yüzleşmek maçı kaybetmek kadar üzücüdür. Zil çalar ve orada kurulan büyülü dünyadan çıkarır bizleri. Yeniden sınıflara döneriz ve derslere devam ederiz. Bazen yapılan maçlara dair yorumlar teneffüslerde devam eder. Beden eğitimi dersi belki de çoğu futbolsever çocuğun en sevdiği derstir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder