Ecrin Kılıç
Şehre bakıp duruyor
üstüne üstlük ikide bir söyleniyordu, şehre doğru yürüyüp bir türlü şehre
ulaşamıyordu. Oysa o kadar küçüktü ki günler aylar geçmiş ama minik karınca
şehre ulaşma hayalinden bir türlü vaz geçmemişti. Adı Kasi olan bu minik
karınca geceleri uzaktan gördüğü şehrin ışıklarını merak ediyordu. Hatta Kasi
onların adının ne olduğunu bilmiyordu ve onları kocaman ateş böceklerine
benzetiyordu. Onları yakından görmek istiyordu o yüzden şehre gitmek istiyordu.
Epeyce yürüdükten sonra sesler duymaya başladı. Sonunda şehre varmıştı. Küçük
Kasi sonunda hayaline ulaşmıştı. Mutluluktan uçmak üzereydi. Akşam olmasını
beklerken uzun, kocaman demirden şeyler görmüştü. Bir iki saat sonunda kocaman,
uzun ve hareket eden şeyler görmüştü. Bunlar galiba insanlardı. Onlardan
kaçarken kocaman ateş böceklerinin uyandığını zannetti ve durup izlemeye
başladı. O esnada kocaman bir bina gördü. Bacalarından duman çıkıyordu. Binaya
doğru yürüdü, bu bina bir boya fabrikasıydı. Kapıdan ilerlerken renkli bir sıvı
birikintisi gördü. Esen rüzgar ayağını kaydırdı ve kendisini renkli sıvının
içinde buldu. Az kaldı boğuluyordu ama kenara çıkabilmişti. Artık mavi bir
karıncaydı o. Arkadaşları görse kesinlikle tanımazdı. Ateş böcekleri de
yanmıştı ama hareket etmiyorlardı.
Şehir hiç umduğu
gibi güzel ve eğlenceli değildi. Sırtındaki boyalar kurur kurumaz tekrar
eskiden yaşadığı yere dönecekti. Boyalar da kurumak bilmiyordu, rüzgar
esiyordu.