emsali tırsık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
emsali tırsık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Eylül 2025 Cuma

361 SANİYE

Rukiye Tokgöz

    1. Bölüm
    Her saat, her dakika, her saniye telefonunu açık tutmak, şarjı azaldığında daha şarjı bitmeden şarja takmak zorundaydı. Çünkü gelen telefonların ardı arkası kesilmez, telefonu açmadığında da arayanlar sitem ederlerdi ona. Aslında arayan kişileri tanımıyordu ama onlar kendisini tanıdığına göre tanıması gereken kişilerdi belli ki. Tanımadığını, ayıp olmasın diye arayana belli etmez; sanki tanıyormuş gibi karşılıklar verirdi. 
    Bu aramaların içeriği çok değişik olabiliyordu. Bazen arayanlar tek kelime etmeden beş dakika bekleyip sonra da telefonu kapatırlardı. Bazen kim olduğu hakkında hiçbir fikrinin olmadığı kişiler hakkında uzun uzun bir şeyler anlatırlardı ona. Bazen çocuk şarkılarını sözlerini değiştirerek söyler, ardından Tolstoy’un bir sözünü söyleyerek telefonu kapatırlardı. Bazen ise ona yapması için işler sıralayıp ardından tıpkı küçük bir çocuk gibi “Yapmazsan babama söylerim!” derlerdi. Bazen beş dakika boyunca telefonu çalmadığı halde beş dakikadır aradıklarını söyleyip açmadı diye ona sitem ediyorlardı. Bazen hiç bilmediği yabancı dillerde çok hararetli şeyler anlatırlardı. Onca telefon arasında onu en çok tedirgin eden aramalar bunlardı. Çünkü karşı taraftaki kişi iyi bir şey mi, kötü bir şey mi söylüyor emin olamaz, tepki veremezdi. İşin kötü yanı, eğer günde 100 telefon araması alıyorsa bunlardan 68’i yabancı dildeydi. Diğer aramalardan rahatsız olmamayı öğrenmişti, onlara katlanabiliyordu ama bunlardan kurtulmaktan daha çok istediği bir şey yoktu. 
    Tüm bu aramalardan kurtulmanın hiçbir yolu yoktu. Telefon numarasını değiştirdiğinde daha yakınlarına bile yeni numarasını söylemeden numarasını bulup kendisini yine aramışlardı. Engellediği zaman engellediği numaralardan arandığı da olmuştu. Telefonu sessizdeyken bu aramalardan biri geldiğinde telefonu çalardı. İnternet ya da şebeke çekmese, saat çok geç olsa da ararlar ve belli ki kendileri bu durumu hiç garipsemezlerdi. 
    Ama tüm bu aramaların iyi bir yanı da vardı. Telefonu başka bir iş için kullandığında veya telefonunda kayıtlı olan kişilerle görüştüğünde olması gerektiği gibi şarjı azalıyordu lakin bu esrarengiz aramalardan biri gerçekleştiğinde şarjı biraz bile azalmıyordu. Bu, onun için çok avantajlı bir durumdu çünkü her gün yaklaşık 100 telefon görüşmesi yapıyordu. Tüm bu telefon görüşmelerinde şarjı azalsaydı günde 20 kez telefonunun şarjı biter, sürekli şarja takmak zorunda kalırdı. Ayrıca telefon faturası o kadar kabarık olurdu ki altından kalkamazdı. Sırf bu sorunları yaşamadığı için telefon görüşmelerinden rahatsız olmamaya çalışıyordu. Onlara katlanıyor, bu durumu normal bir şey gibi karşılıyordu. 
                                            ***
O gün, telefonu 37. kez çaldı. Saat 16.06’ydı ve ikindi namazını kılıyordu. Namazı bölüp telefona cevap verecek değildi ya! Namazını kılmaya devam etti. Tüm bu süre boyunca telefon da çalmaya devam etti. Arayan kişi pek kararlıydı galiba. Tam namazını bitirmişti, selam veriyordu ki telefon sustu. Zaten namazı bitmişti, yerinden kalkıp kimin aradığına baktı. Yine bu esrarengiz aramalardan biriydi. Telefonun ekranına şöyle bir bildirim düşmüştü:
“Cevapsız arama – 6 dk 1 sn boyunca çaldı.” 
Aramakta bu kadar kararlıysa belki de arayan kişinin aramak için önemli bir sebebi vardı. Önemli olsun olmasın, bu kişinin sebebini merak etti ve merakına yenik düşüp hayatında ilk ve son kez “yeniden ara” butonuna tıkladı. Bu yaptığına kendi bile inanamıyordu. Telefon sadece iki saniye boyunca çaldı, ardından karşı taraf telefonu hemen açtı. Sanki onun aramasını bekliyormuş gibiydi. Daha o tek bir kelime edemeden “Gökyüzünü kucaklamak isteyen, kanatlarının yükünü sırtında taşımalı.” dedi ve telefonu kapattı telefondaki kişi. Bu da neydi böyle?

    2. Bölüm
    6 dakika 1 saniye boyunca telefondaki kişinin söylediği söz üzerinde düşündü. Gökyüzünü kucaklamak isteyen, kanatlarının yükünü sırtında taşımalı… Bu sözü daha önce bir yerde duymuş gibiydi ama nerede, ne zaman duyduğunu hatırlayamıyordu. Ayrıca hiçbir anlam da çıkaramamıştı bu sözden. Sırf bunu söylemek için kim 6 dakika 1 saniye boyunca karşı tarafın telefonu açmasını beklerdi ki?    
Sonra, kendini bunun da diğerleri gibi herhangi bir telefon araması olduğuna ikna etti ve acıktığını fark edip yemek pişirmek için mutfağa gitti. Daha ne yemek yapacağına karar bile verememişti ki telefonu tekrar çaldı. Oflayarak telefonu açmaya gitmişti ki arayanın meçhul biri değil, eski bir arkadaşı olduğunu gördü. Sevinerek telefonu açtı. Yıllardır görüşmediği bu arkadaşını çok özlemişti. Arkadaşı, diğer iki arkadaşıyla birlikte misafirliğe gelmek istediklerini söyleyip müsait olup olmadığını sorunca morali bir anda düzeldi. Müsait olduğunu söyledi ve telefonu kapatıp hazırlık yapmaya başladı. Çok geçmeden çeşit çeşit yemeği ve tatlısı hazırdı. 6 dakika 1 saniye sonra arkadaşları geldi. Kısa bir hâl hatır sorma merasiminden sonra sofraya oturdular. Tam yemeğe başlamıştı ki telefonu çaldı. Müsaade isteyip telefonu açtı. Tam o sırada, arkadaşları işlerinin olduğunu söyleyerek apar topar çıktılar. Ardından telefondaki kişi:
-6 dakika, 1 saniye, diyerek telefonu kapattı. 
Şaşkınlıkla telefonuna baktığında, bu görüşmenin 6 dakika 1 saniye sürdüğünü gördü. Gerilmiş ve içi bunalmıştı. Haberlere bakmaya karar verdi. Ne zamandır olayları takip edememişti. Karşısına çıkan ilk haber kanalında bir son dakika haberi vardı. Spiker şöyle diyordu:
-Romanya’da 6 dakika 1 saniye süren 6,1 şiddetinde ve 6,1 km derinlikte bir deprem oldu. Can kaybının olmadığı ancak 6100 civarında küçükbaş hayvanın telef olduğu tahmin ediliyor. 
Duvarların üzerine geldiğini hissediyordu. İçi daralmıştı ve korkuyordu. Banyoya gidip yüzüne soğuk su çarpıyordu ki bir anda uyandı. Rüyanın etkisinden çıkması 6 dakika 1 saniye sürmüştü. Kendine geldiğinde saate baktı. Saat, dakika ve saniyeyi gösteren dijital saati 00.06.01’i gösteriyordu. Psikolojisi bozulmuştu, gerçek ve rüyayı karıştırmaya başlamıştı. Yemeği gerçekte dünyada mı, rüyasında mı yediğini hatırlamıyordu ama acıkmıştı. Salondaki yemek masasına gittiğinde misafirlerine kurduğu sofrayı gördü. Yemeklerin bir kısmı yenmişti. Nasıl olsa yemekler bayatlamamıştır düşüncesiyle besmele çekerek yemeğe başladı. Yemeği bitirdiğinde daha önce orada olmayan bir kronometre gördü. Yemek yerken duyduğu bip seslerinin kronometreden geldiğini anladı. Anlaşılan kronometre, bir şekilde kendi kendine onun yemek yediği süreyi hesaplamıştı. Başına gelen onca şeyden sonra bu kronometre ona çok da tuhaf gelmedi. Yaklaşıp kronometreye baktığında kronometrenin 6 dakika 1 saniyeyi gösterdiğini gördü. İçinde tuhaf bir duygu oluştu. Karşısına sürekli bu sayılar çıktığına göre bunun bir anlamı olması gerektiğini düşünerek bilgisayarını açtı ve arama motoruna “6 dakika 1 saniye” yazarak arattı. Önüne anında bir kitap çıktı. Kitabın adı Özgürlüğün Formülü idi. Merak edip yazarına baktı. Yazarın adı Emsali Tırsık’tı. Bu yazarı daha önce hiç duymamıştı. Ama belli ki bu kitabın, belki de yazarın onunla bir ilgisi vardı. Bu yüzden kitabı bir an önce satın alıp okumaya karar verdi ama kitabın hiçbir yerde satılmadığını gördü. Bu kitabı nasıl bulacaktı ki? Bir çözüm bulmaya çalışırken aynı zamanda odaya göz gezdiriyordu. Koltukta daha önce orada olmayan bir kitap olduğunu fark etti. Kitap arkadaşlarından birinin olmalıydı. Gözünün önünde olmasına rağmen bu kitabı bulması 6 dakika 1 saniye sürmüştü. Kitabın adı Özgürlüğün Formülü’ydü. Emin olmak için yazarına da baktı, Emsali Tırsık yazıyordu. Aradığı kitabı bulduğu için çok heyecanlıydı, kalp atışları hızlanmıştı. Hemen kitabı eline aldı ve okumaya başladı. Çok hızlı kitap okurdu. O yüzden 361 sayfalık kitabı okuması sadece 6 dakika 1 saniyesini almıştı. 
Bu, bir bilim kurgu romanıydı. Dünyaya bir virüs yayılmıştı ve sadece 361 kişi hayatta kalabilmişti. Bu insanlar, 361 kilometrekarelik bir karantina alanında yaşıyorlardı ve kafalarında oksijen sağlayan fanuslarla yaşamak zorundalardı. Bu fanus onların hareketlerini kısıtlıyor, işlerini engelliyor; özgürlüklerini ellerinden alıyordu. Özgürlüğe kavuşmanın tek bir yolu vardı: 6 dakika 1 saniye kuralı. Bu kuralın çok basit bir mantığı vardı: Başlarındaki fanusu çıkarabilirlerdi ama sadece 6 dakika 1 saniye boyunca. Bu süre azaltılamaz veya artırılamazdı. Kurala uyulmadığında herkes başlarına kötü şeyler geleceğini söylüyordu ama bu kötü şeylerin ne olduğunu kimse bilmiyordu. Bir gün içlerinden biri fanusu 6 dakika 2 saniye boyunca başından çıkarıyordu ve herkes bunu fark ediyordu. Hep birlikte korkuyla süreyi aşan kişinin başına gelecekleri bekliyorlardı ve aslında kuralın sahte olduğunu, başına hiçbir şey gelmediğini fark ediyorlardı. Fark etmedikleri şeyse bu durumu anlamalarının 6 dakika 1 saniye sürmesiydi.  
Kitabın etkisinden hâlâ çıkamamıştı. Kitaba göre özgürlüğün formülü 6 dakika 1 saniye kuralına uymaktı. O da yaklaşık on dokuz saattir bu kurala uyuyor gibiydi. Peki kurala uymazsa onun başına gelecek şey neydi? Yoksa kitaptaki gibi aslında kurala boşuna mı uyuyordu o da? Düşüncelerde kaybolmuştu. Bir anda telefonu çaldı. Telefonu açtı. Telefondaki kişi buz gibi bir sesle konuşuyordu:
-Kitabın etkisinden çıkman, gerekenden 7 saniye daha fazla sürdü. Kurala uymamanın cezasını çekeceksin!
Ama cezam ne, diye soracaktı ki soramadı. 
Camdaki yansıması, başında bir fanus ve üzgün bir ifadeyle ona bakıyordu sanki.