Akın Eliş
Bir şeyleri sürekli erteleme ihtiyacı duyuyoruz. Bunu o kadar çok yapıyoruz ki artık bir refleks haline gelmiş. Eğer yapmamız gereken işi sevmediğimiz bir şeyse erteleyemeyeceğimiz kadar önemli olsa bile bir yolunu bularak ertelemek istiyoruz. Öyle bir duruma geliyoruz ki artık yapmamız gereken iş bize zevk verse bile onu ertelemek istiyoruz. İçimizden gelen bir ses, bizi buna itiyor ve biz de her seferinde bu sesin buyruğuna boyun eğiyoruz. Artık bu sese dur dememiz, bu sesi kesmemiz gerek çünkü bu ses hayatımızı ele geçirmiş durumda, hayatımıza o yön veriyor. O ses ne isterse onu yapıyoruz yani kontrol ediliyoruz ama kendi tarafımızdan. O sese yenik düşüyoruz çünkü onun istediği gibi yaşamak bizim de işimize geliyor zamanla. O sesin dediğini yapmak kolayımıza geliyor ve insan her durumda kolay olana yönelmekte ustadır. Herkes istediği şeyin gerçekleşmesini istiyor. Dünyamızdaki kargaşanın, kaosun, karmaşanın, çatışmaların asıl sebebi de bu. Her insan o sesin dediğine inanıyor, inanmasa bile bunu bir emir olarak benimsiyor ve yapıyor. Herkes kendi istediğini gerçekleştirmek istiyor ve bu isteklerini yerine getirirken kimseyi umursamıyor. Karşısındakini bir rakip olarak görüyor ve ezmek istiyor. Kim fiziksel ve maddi imkânlar yönünden daha önde ise bu mücadelenin kazananı da o oluyor. Artık dünyanın kanunu bu değil mi? Dünyaya güç sahiplerinin, güçlülerin dünyası demek daha doğru değil mi? İşte bakın, o derinlerden gelen ses, dünyamızı onların dünyalarına çevirdi ve bizi yani diğerlerinden güçsüz olanları şimdiden bir kolay yol aramaya yöneltti. Bu satırları düşünüp yazarken bile o ses devreye girdi ve güçlülerin galip geleceğine dair bir şeyler fısıldadı.
Bunu anlamak, o sesi bilmek ve onun niyetini tanımak bile bir kazanç diye düşünüyorum. Bir gün o sesi tümüyle keseceğimi biliyorum.