Fatıma Meryem Er, Akın Eliş
Dünyaya geleli bir sene olmuştu ve artık annesini, babasını,
ablasını tanıyordu. Hatta ara sıra ziyarete gelen insanları da tanıyor ancak
bazen hiç tanımadığı birileri geldiğinde korkuyor, ağlıyordu. İlk zamanlar çok
zor olmuştu onun için sadece tavanı izlemek, birilerinden yardım beklemek.
Annesi onu kucağına almak için üzerine eğildiğinde yüzü kocaman görünüyordu
veya babası onu kucağına aldığında kendini kuş gibi yukarılarda hissediyordu.
Artık alışmıştı bu durumlara zaten kendisi de sürünmekten kurtulmuş küçük küçük
adım atabiliyordu. Susadığını, acıktığını, terlediğini haber verebiliyordu
büyüklerine. Ablasının bakışlarından önceleri çok korkuyordu. Yanında kimse
yokken ablası gelip dakikalarca kendisini izliyordu ama artık onun da kendisini
sevdiğini anlamıştı.
İlk aylarda ev çok sıkıcıydı ta ki bir gün annesi onu anneannesine
götürünceye kadar. Güneş ilk kez tenine değdiğinde nasıl ısınmış, korkmuş ve
ağlamıştı. Şimdi ise güneşi seviyordu. Ona göz kırpıyordu. Güneş görünmez olup
da her yer karardığında üzülüp ablasını arıyordu gözleri.
Epeydir hareketli bir hayat yaşıyordu. Sabah annesi, karnını
doyurduktan sonra arabasına yerleştirerek yola çıkıyordu ve akşama kadar
anneannesinde vakit geçiriyordu. Anneannenin evi masal gibiydi. Dedesi arada
bir kayboluyor, bazen de yanağından makas almayı ihmal etmiyordu.
Anneanne güçsüzdü dedesine göre. Bazen kendisini taşırken
zorlandığını hissediyordu.
Güneşli bir öğle vakti, anneannesi ve dedesiyle dışarıya çıktılar.
Bazen dedesi taşıyordu onu bazen anneannesi. Sonunda kuş ve çocuk seslerinin
çok olduğu yeşil bir alana geldiler. Kendisinden daha küçük kimse yoktu
etrafta. Çocuklar, kadınlar, amcalar önünden geçiyor, korkuyordu. Ağlayacak
gibi olduğunda anneannesi onu pışpışlıyordu.
Sonunda anneannesi onu yatağına benzeyen ama daha küçük, salınan
bir yere oturttu ve belinden de bağladı. Bir yandan tek eliyle tutuyor bir
yandan sallıyordu ama düşmekten korkuyordu. Birkaç kez sallandıktan sonra artık
anneannesi tutmayı bırakmış, yanındaki bir teyzeyle sohbete dalmıştı. Buraya
etraftaki insanlar park diyordu. Kendisi henüz konuşamıyordu ama parkta
olduğunu anlamıştı. Birkaç kez daha salındıktan sonra yüreği ağzına gelmişti,
uçuyor gibiydi ama düşecek gibi ileri ve geri sallanıyordu. Ağlamaya başladı.
Anneanne hemen salıncağı yavaşlattı ve elini tutarak pışpışladı. Artık kendisi
de bu işten keyif almaya başlamıştı.
Dakikalarca sallandı. Bazen hızlı, bazen yavaş. Eve dönüş yolunda
uyumuş olmalı ki akşam gözlerini açtığında annesini gördü karşısında.
Acıkmıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder