İnsanlar Aleminde İkinci Kutu
Atıf Kaan Salar, Umut Bulut, Akın Eliş
Canatan, kutuyla beraber kapıdan girmeye çalıştıkça kapı onu geriye atmaya başlamış. Birkaç kez bunu tekrar edince kutuyu kapının önüne bırakarak içeriye girmeye çalışmış ve içeri adım atar atmaz kapı üzerine kapanmış. Kapının ardında insanların yaşadığı masalsı bir köy varmış. Rengarenk evler, evlerin arasından süzülerek akan bir ırmak, neşeyle otlayan inekler ve koyunlar… Kulağına gelen müzik sesinin kaynağını merak eden Canatan, sesin geldiği yere doğru can atarak ilerlemeye başlamış. Koyunların olduğu yerden geliyormuş ses. İyice yaklaşınca koyunlar ürkerek kaçmaya başlamışlar ve müzik kesilmiş. Sesler, koyunları otlatan çobanın kavalından geliyormuş. Çoban, koyunların kaçıştığını görünce bunun kendilerine yaklaşan Canatan’dan kaynaklandığını fark etmiş. Canatan’dan çoban korkmamış çünkü yıllar önce kaybettiği bir yakınına fena halde benziyormuş Canatan. Sadece biraz iriymiş. Yine de kendisini garantiye almak için gözlüklerini heybesinden çıkarmış ve kendisine doğru gelen minik devi görmüş. Sevinmiş ve ayağa kalkarak ona sarılmak için kollarını açmış. Kendisine doğru kollarını açan çobanı elinde değnekle görünce Canatan ürkmüş bu kez. Adımlarını yavaşlatmış ama koşmaya devam etmiş. Nihayet karşı karşıya gelince çoban var gücüyle sarılmış Canatan’a.
-Yıllardır görmüyordum seni, nerelerdeydin, amma da büyümüşsün, diyerek hasret gidermeye başlamış. Canatan şaşkınlıktan susmuş. Çoban:
-Haydi seni bize götüreyim. Yıllardır seni özlüyor merak ediyoruz, nerelerdeydin, demiş. Canatan:
Tanıdın nasıl beni
Ben bilemedim seni
Evinize gidince
Konuşalım her şeyi, demiş. Çoban şiirli cevap karşısında şaşırmış.
-Böyle konuşmayı sen nereden öğrendin, demiş. Canatan:
-Ben hep böyleydim, yoksa sen biriyle mi karıştırıyorsun beni, diye cevap vermiş. Konuşa konuşa eve gelmişler ancak evin kapısı Canatan için biraz darmış. Güç bela içeriye girmiş. Ev halkı Canatan’ı görünce korkmuş ve çobana:
-Bu dev yavrusunu nereden buldun, bize niye getirdin. Devler, insanları sevmezler. Başımıza bela açarlar, demişler. Çobanın ağabeyi:
-Senin gözlük derecen iyice ilerlemiş. Akraba diye getirdiğin yaratığa gözlüklerinle baksana, diye çıkışmış.
Canatan, konuşulan her şeyi duymuş ve üzülmeye başlamış. Çoban gözyaşlarını silmesi için ona büyük bir bez uzatmış, mendil niyetine. Durumu anlayan çoban da üzülmeye başlamış ve başından geçenleri anlatmasının istemiş Canatan’dan. Hikayeyi duyan çoban ve ailesi daha da çok üzülmüş. Çobanın ağabeyi kalkarak başka bir odadan yine kilitli bir kutu getirmiş ve Canatan’a sormuş:
-Senin bulduğun kutu buna benziyor mu?
Canatan kutuyu almış bakmış kendi kutusunun aynısı imiş. Çoban:
-Yıllardır bu kutu bizim evde. Biz de açamadık içinde ne var, dedikten sonra bu kutuyu da Canatan’a vermişler. Canatan kutunun altında bir not görmüş:
Kutu kutu yan yana
Onu al getir bana
Mucizeye şahit ol
Gelince bir araya
Bu notu okuduktan sonra Canatan iki kutuyu birleştirmesi gerektiğini düşünmüş. Canatan geri dönüşün nasıl olacağını merak ederken yaslandığı duvarda bir kapı belirmiş. Kapı, kocaman bir kapıymış. Köylülerin hayatlarında gördüğü en büyük kapıymış bu. Canatan kutuyla beraber kapıyı açmış ve eski kutusunun yanında bulmuş kendisini. Artık elinde iki kutu varmış. Kutuları yan yana koymuş, izlemiş…
Rüyada mıyım, neler oluyor bana diye kendisine bir çimdik atmış. Acı duyunca bunun rüya olmadığını düşünmüş. Yine de emin olmak için etraftan bir diken bulmuş ve ayağına batırmaya çalışmış ama diken kırılmış. Bu kutularla ne yapacağını düşünürken üst üste koymayı denemiş. Ne olmuşsa o anda olmuş. Kutu ışıklar saçarak birleşmiş ve büyük bir sandığa dönüşmüş.
-Yıllardır görmüyordum seni, nerelerdeydin, amma da büyümüşsün, diyerek hasret gidermeye başlamış. Canatan şaşkınlıktan susmuş. Çoban:
-Haydi seni bize götüreyim. Yıllardır seni özlüyor merak ediyoruz, nerelerdeydin, demiş. Canatan:
Tanıdın nasıl beni
Ben bilemedim seni
Evinize gidince
Konuşalım her şeyi, demiş. Çoban şiirli cevap karşısında şaşırmış.
-Böyle konuşmayı sen nereden öğrendin, demiş. Canatan:
-Ben hep böyleydim, yoksa sen biriyle mi karıştırıyorsun beni, diye cevap vermiş. Konuşa konuşa eve gelmişler ancak evin kapısı Canatan için biraz darmış. Güç bela içeriye girmiş. Ev halkı Canatan’ı görünce korkmuş ve çobana:
-Bu dev yavrusunu nereden buldun, bize niye getirdin. Devler, insanları sevmezler. Başımıza bela açarlar, demişler. Çobanın ağabeyi:
-Senin gözlük derecen iyice ilerlemiş. Akraba diye getirdiğin yaratığa gözlüklerinle baksana, diye çıkışmış.
Canatan, konuşulan her şeyi duymuş ve üzülmeye başlamış. Çoban gözyaşlarını silmesi için ona büyük bir bez uzatmış, mendil niyetine. Durumu anlayan çoban da üzülmeye başlamış ve başından geçenleri anlatmasının istemiş Canatan’dan. Hikayeyi duyan çoban ve ailesi daha da çok üzülmüş. Çobanın ağabeyi kalkarak başka bir odadan yine kilitli bir kutu getirmiş ve Canatan’a sormuş:
-Senin bulduğun kutu buna benziyor mu?
Canatan kutuyu almış bakmış kendi kutusunun aynısı imiş. Çoban:
-Yıllardır bu kutu bizim evde. Biz de açamadık içinde ne var, dedikten sonra bu kutuyu da Canatan’a vermişler. Canatan kutunun altında bir not görmüş:
Kutu kutu yan yana
Onu al getir bana
Mucizeye şahit ol
Gelince bir araya
Bu notu okuduktan sonra Canatan iki kutuyu birleştirmesi gerektiğini düşünmüş. Canatan geri dönüşün nasıl olacağını merak ederken yaslandığı duvarda bir kapı belirmiş. Kapı, kocaman bir kapıymış. Köylülerin hayatlarında gördüğü en büyük kapıymış bu. Canatan kutuyla beraber kapıyı açmış ve eski kutusunun yanında bulmuş kendisini. Artık elinde iki kutu varmış. Kutuları yan yana koymuş, izlemiş…
Rüyada mıyım, neler oluyor bana diye kendisine bir çimdik atmış. Acı duyunca bunun rüya olmadığını düşünmüş. Yine de emin olmak için etraftan bir diken bulmuş ve ayağına batırmaya çalışmış ama diken kırılmış. Bu kutularla ne yapacağını düşünürken üst üste koymayı denemiş. Ne olmuşsa o anda olmuş. Kutu ışıklar saçarak birleşmiş ve büyük bir sandığa dönüşmüş.
2. Bölümün Sonu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder