Atıf Kaan Salar, Akın Eliş
Ejderler Alemine Yolculuk
Canatan yeni ve büyük bir sandıkla yine bilinmezliklerin ucundaydı. Sandığı açmaya çalıştı, evirdi, çevirdi. Bu sandık da açılmıyordu. Büyük bir sandıktı ve altına bakması da gerekiyordu. Çünkü küçük sandıkların altında hep notlar oluyordu. Güç bela sandığı yan çevirdi ve yine bir notla karşılaştı:
Sonuna geldin artık
Kutuya vurma tık tık
Kolay değil bu sefer
Ama çabaya değer
Ayağın altına bak
Sana gerekli tırnak
Notu okuyan Canatan sıkılmaya başlamıştı ama merak da ediyordu. Hoşuna gitmişti kendisiyle alay eden arkadaşlarından uzakta yeni yerler görmek, maceralar yaşamak. “Ayağın altına bak” yazısını birkaç kez okuyunca ayaklarının altındaki kumu kenara çekmeye başladı. Eline bir şeyler takıldı. Bir düğmeye benziyordu bu. Etrafındaki kumları temizleyince ortaya bir tuş çıkmıştı. Avucuyla bu tuşa bastırdı ve anında oturduğu yer içine göçtü. Sandık da yanına düştü. Yine başka bir âleme ulaşmıştı. Burada insan ya da dev görünmüyordu. Büyük, kocaman ağaçlar vardı. Otlar bile kendisinden büyüktü. O sırada tepesinde bir gölge gördü. Kocaman bir sinekti bu. Kendisini sakladı sinekten. Bir süre sonra cam gibi bir şeyin önünde durdu. Eliyle dokundu o esnada bu camın üzerine bir duvar indi. Şaşkındı. Sonra büyük bir gürültü duydu. Meğer bir ejderhanın ayaklarının dibindeymiş Canatan. İlk kez ejderha görüyordu. Ejderha küçücük bir sinek gibi gördüğü Canatan’a yakından bir kez daha baktı:
-Kimsin ve burada ne arıyorsun küçük böcek, dedi. Bu cümlenin soğuk bir esinti oldu ve bazı yerler buz tuttu. Canatan az kalsın donuyordu.
-Böcek mi!.. Küçük olabilirim, buna alıştım ama böcek değilim, bir devim ben. Lütfen küçümsemeyin, dedi.
Ejderha kahkaha attı:
-Dev ha! Sen nerenin devisin, dev görmedin mi hiç?
Canatan üzüldü:
-Peki, ben böcek devim. Buraya isteğim dışında geldim. Şu yanımdaki kutu beni buralara sürükledi. Sen kimsin, burası neresi?
Ejderha:
-Burası ejder ülkesi. Burada ejderhalar yaşar ve savaşır. İki büyük ejderha kabilesi var burada. Diğer kabileye düşmüş olsaydın bu kadar çok konuşamazdın, yaşayamazdın bile. Neyse ki bizim kabile biraz yabancıları sever küçük böcek, dedi. Bunun üzerine Canatan:
-Kabilelerin ismi ne peki, diye sordu. Ejderha:
-Buzderha ve Odderha, dedi. Biz Buzderha kabilesindeniz, benim adım Buzmahmut.
Buzmahmut, bunları söyledikten sonra kabilelerin niçin savaştığını anlatmaya başladı:
-Yıllar yıllar önce aslında bizim aramızda bir sorun yokmuş. İlk ejderhalar arasında bir uyum ve kardeşlik varmış. Sonra nasıl olduysa tıpkı senin buraya geldiğin gibi başka dünyalardan başka yaratıklar bizim mekânımıza gelmişler. Odderhalar bu yeni gelen yaratıklara doğrudan savaş açmışlar. Buzderhalar yani bizim atalarımız ise tanımadan savaşmanın anlamsız olduğunu söylemiş fakat çok geçmiş artık. Yeni gelen yaratıkların tamamını yok etmiş Odderhalar. O gün bu gündür birbirimizle mücadale halindeyiz.
Sözleri duyan Canatan bir kez daha Buzderhaların yanına düştüğü için sevindi. Bir yandan da bu anlamsız savaşı sona erdirmek gerektiğini düşünüyordu ancak onların yanında küçük bir böcekti. Buzmahmut, Canatan’a ülkelerini gezmeyi teklif etti. Canatan, sandığını da yanına alarak Buzmahmut’un sırtına bindi. Buzmahmut, kuyruğu ile Canatan’a yardım etti. Değişik, çok değişik bir ülkeydi burası. Dağlar, ağaçlar, bitkiler her şey kocamandı. Sanki bir masal alemi gibiydi. Gezi bittikten sonra Canatan aklından geçenleri Buzmahmut’a söyledi. Buzmahmut ise bunun çok zor olduğunu söyledi. Kavimlerin her ikisinin de bilgelerinin bulunduğunu ve önce onları ikna etmek gerektiğini söyledi.
Buzderhalar’ın bilgesi anlayışlıydı ancak Odderhaların bilgesi çok sinirli bir ejderhaydı. Yanına yaklaşmak isteyen bile yanıyordu çoğu zaman. Böyle duymuşlardı. Buzderhalar’ın bilgesine gittiler birlikte. Sakallı ve yaşlı Buzderha Canatanı dikkatle dinledi ve fikirlerini önemli buldu. Şayet Odderhalar bunu kabul ederse bu kendi ülkeleri için barış ve mutluluk getirecekti.
Odderhalar’ın ülkesine girmek çok kolay değildi. Bunun için bir plan yapmak gerekiyordu. Canatan ufak bir canlıydı onlar için. Giderek ön görüşmeyi yapmayı deneyebilirdi.
Canatan bir gece dinlendikten sonra ertesi gün Buzmahmut tarafından Odderha diyarının sınırına bırakıldı. Canatan bir sürü yürüdükten sonra tepesinde bir sıcaklık hissetti. Ardından bir konuşma duydu:
-Bu yiyecek parçasını buraya kim düşürmüş?
Canatan, kendisinden bahsedildiğini anladı ve:
-Ben Canatan Canatan
Barış için can atan
Her şeye mutlulukla bakan
Odderha, Buzderha
İkiniz de ejderha, dedi. Tepesindeki iki Odderha gülmeye başladı ve bir böcekle oynar gibi Canatanla oynamaya başladılar. Canatan’ın konuşması hoşlarına gitmişti. Canatan:
Beni götürün bilgenize
Mesajım var hepinize
Odderhalar Canatan’la biraz konuştuktan sonra onu bilgelerine götürmeye razı oldular. Canatan onların konuşmasını çok istemiyordu çünkü onlar konuştukça terliyor, ısınıyordu. Sonunda bilge Odderha’nın huzuruna gelen Canatan, sevimliliği ile onu da etkilemeyi başardı ve fikirlerini söyledi. Bilge önceleri çok sinirliydi ve sürekli etrafa ateş atıp duruyordu. Sakinleşti bir süre sonra. Bilge:
-Atalarımız zamanında çok mücadele etmiş ve bizimki yıllardır süren bir savaş. Şimdi durup dururken barışmak atalarımıza ihanet olmaz mı, dedi.
Canatan:
Sizinki yanlış bakış
Yanlış üstüne yanlış
Hadi kırmayın beni
Başlasın büyük barış, dedi. Biraz daha konuştu ve barışın öneminden, kendilerine katkısından bahsetti. Odderhaların bilgesi:
O halde yarın büyük barış için buluşalım, dedi. Buluşmanın yerini ve zamanını söyledi. Bunları Buzderhalara iletmesini de rica etti.
Ertesi gün her iki ejderha temsilcileri belirlenen yerde buluştular. Karşılıklı anlaşmalar yaptılar, sözler verdiler. Aslında birbirlerini sevmişlerdi. Canatan, kenarda olup bitenleri Buzmahmut ile seyrediyordu. Buzmahmut, donmuş gözyaşlarıyla Canatan’a sarılmak istedi ama sarılamadı. Canatan bu mutluluk manzarasını seyrederken sandığı aklına geldi. Sandığını yanına aldı. Evirdi çevirdi… Buzmahmut, sandığı göstererek:
-Bu nedir, diye sordu. Canatan bu kez kendi hikayesini anlattı Buzmahmut’a. Buzmahmut sandığa bakmak için iyice eğildi. Tırnaklarıyla sağına soluna dokundu ve sonunda sandık açıldı. Canatan şaşkındı. Sandığın içinden Buzmahmut’un bile zor görebildiği küçücük bir şişe çıkmıştı. Şişeyi aldı. Mantar kapağını çıkardı. Çok güzel bir kokusu vardı içindeki sıvının. Tadına bakmak istedi. Bir yudumda bitmişti sıvı. Birden karardı her yer.
Canatan yeni ve büyük bir sandıkla yine bilinmezliklerin ucundaydı. Sandığı açmaya çalıştı, evirdi, çevirdi. Bu sandık da açılmıyordu. Büyük bir sandıktı ve altına bakması da gerekiyordu. Çünkü küçük sandıkların altında hep notlar oluyordu. Güç bela sandığı yan çevirdi ve yine bir notla karşılaştı:
Sonuna geldin artık
Kutuya vurma tık tık
Kolay değil bu sefer
Ama çabaya değer
Ayağın altına bak
Sana gerekli tırnak
Notu okuyan Canatan sıkılmaya başlamıştı ama merak da ediyordu. Hoşuna gitmişti kendisiyle alay eden arkadaşlarından uzakta yeni yerler görmek, maceralar yaşamak. “Ayağın altına bak” yazısını birkaç kez okuyunca ayaklarının altındaki kumu kenara çekmeye başladı. Eline bir şeyler takıldı. Bir düğmeye benziyordu bu. Etrafındaki kumları temizleyince ortaya bir tuş çıkmıştı. Avucuyla bu tuşa bastırdı ve anında oturduğu yer içine göçtü. Sandık da yanına düştü. Yine başka bir âleme ulaşmıştı. Burada insan ya da dev görünmüyordu. Büyük, kocaman ağaçlar vardı. Otlar bile kendisinden büyüktü. O sırada tepesinde bir gölge gördü. Kocaman bir sinekti bu. Kendisini sakladı sinekten. Bir süre sonra cam gibi bir şeyin önünde durdu. Eliyle dokundu o esnada bu camın üzerine bir duvar indi. Şaşkındı. Sonra büyük bir gürültü duydu. Meğer bir ejderhanın ayaklarının dibindeymiş Canatan. İlk kez ejderha görüyordu. Ejderha küçücük bir sinek gibi gördüğü Canatan’a yakından bir kez daha baktı:
-Kimsin ve burada ne arıyorsun küçük böcek, dedi. Bu cümlenin soğuk bir esinti oldu ve bazı yerler buz tuttu. Canatan az kalsın donuyordu.
-Böcek mi!.. Küçük olabilirim, buna alıştım ama böcek değilim, bir devim ben. Lütfen küçümsemeyin, dedi.
Ejderha kahkaha attı:
-Dev ha! Sen nerenin devisin, dev görmedin mi hiç?
Canatan üzüldü:
-Peki, ben böcek devim. Buraya isteğim dışında geldim. Şu yanımdaki kutu beni buralara sürükledi. Sen kimsin, burası neresi?
Ejderha:
-Burası ejder ülkesi. Burada ejderhalar yaşar ve savaşır. İki büyük ejderha kabilesi var burada. Diğer kabileye düşmüş olsaydın bu kadar çok konuşamazdın, yaşayamazdın bile. Neyse ki bizim kabile biraz yabancıları sever küçük böcek, dedi. Bunun üzerine Canatan:
-Kabilelerin ismi ne peki, diye sordu. Ejderha:
-Buzderha ve Odderha, dedi. Biz Buzderha kabilesindeniz, benim adım Buzmahmut.
Buzmahmut, bunları söyledikten sonra kabilelerin niçin savaştığını anlatmaya başladı:
-Yıllar yıllar önce aslında bizim aramızda bir sorun yokmuş. İlk ejderhalar arasında bir uyum ve kardeşlik varmış. Sonra nasıl olduysa tıpkı senin buraya geldiğin gibi başka dünyalardan başka yaratıklar bizim mekânımıza gelmişler. Odderhalar bu yeni gelen yaratıklara doğrudan savaş açmışlar. Buzderhalar yani bizim atalarımız ise tanımadan savaşmanın anlamsız olduğunu söylemiş fakat çok geçmiş artık. Yeni gelen yaratıkların tamamını yok etmiş Odderhalar. O gün bu gündür birbirimizle mücadale halindeyiz.
Sözleri duyan Canatan bir kez daha Buzderhaların yanına düştüğü için sevindi. Bir yandan da bu anlamsız savaşı sona erdirmek gerektiğini düşünüyordu ancak onların yanında küçük bir böcekti. Buzmahmut, Canatan’a ülkelerini gezmeyi teklif etti. Canatan, sandığını da yanına alarak Buzmahmut’un sırtına bindi. Buzmahmut, kuyruğu ile Canatan’a yardım etti. Değişik, çok değişik bir ülkeydi burası. Dağlar, ağaçlar, bitkiler her şey kocamandı. Sanki bir masal alemi gibiydi. Gezi bittikten sonra Canatan aklından geçenleri Buzmahmut’a söyledi. Buzmahmut ise bunun çok zor olduğunu söyledi. Kavimlerin her ikisinin de bilgelerinin bulunduğunu ve önce onları ikna etmek gerektiğini söyledi.
Buzderhalar’ın bilgesi anlayışlıydı ancak Odderhaların bilgesi çok sinirli bir ejderhaydı. Yanına yaklaşmak isteyen bile yanıyordu çoğu zaman. Böyle duymuşlardı. Buzderhalar’ın bilgesine gittiler birlikte. Sakallı ve yaşlı Buzderha Canatanı dikkatle dinledi ve fikirlerini önemli buldu. Şayet Odderhalar bunu kabul ederse bu kendi ülkeleri için barış ve mutluluk getirecekti.
Odderhalar’ın ülkesine girmek çok kolay değildi. Bunun için bir plan yapmak gerekiyordu. Canatan ufak bir canlıydı onlar için. Giderek ön görüşmeyi yapmayı deneyebilirdi.
Canatan bir gece dinlendikten sonra ertesi gün Buzmahmut tarafından Odderha diyarının sınırına bırakıldı. Canatan bir sürü yürüdükten sonra tepesinde bir sıcaklık hissetti. Ardından bir konuşma duydu:
-Bu yiyecek parçasını buraya kim düşürmüş?
Canatan, kendisinden bahsedildiğini anladı ve:
-Ben Canatan Canatan
Barış için can atan
Her şeye mutlulukla bakan
Odderha, Buzderha
İkiniz de ejderha, dedi. Tepesindeki iki Odderha gülmeye başladı ve bir böcekle oynar gibi Canatanla oynamaya başladılar. Canatan’ın konuşması hoşlarına gitmişti. Canatan:
Beni götürün bilgenize
Mesajım var hepinize
Odderhalar Canatan’la biraz konuştuktan sonra onu bilgelerine götürmeye razı oldular. Canatan onların konuşmasını çok istemiyordu çünkü onlar konuştukça terliyor, ısınıyordu. Sonunda bilge Odderha’nın huzuruna gelen Canatan, sevimliliği ile onu da etkilemeyi başardı ve fikirlerini söyledi. Bilge önceleri çok sinirliydi ve sürekli etrafa ateş atıp duruyordu. Sakinleşti bir süre sonra. Bilge:
-Atalarımız zamanında çok mücadele etmiş ve bizimki yıllardır süren bir savaş. Şimdi durup dururken barışmak atalarımıza ihanet olmaz mı, dedi.
Canatan:
Sizinki yanlış bakış
Yanlış üstüne yanlış
Hadi kırmayın beni
Başlasın büyük barış, dedi. Biraz daha konuştu ve barışın öneminden, kendilerine katkısından bahsetti. Odderhaların bilgesi:
O halde yarın büyük barış için buluşalım, dedi. Buluşmanın yerini ve zamanını söyledi. Bunları Buzderhalara iletmesini de rica etti.
Ertesi gün her iki ejderha temsilcileri belirlenen yerde buluştular. Karşılıklı anlaşmalar yaptılar, sözler verdiler. Aslında birbirlerini sevmişlerdi. Canatan, kenarda olup bitenleri Buzmahmut ile seyrediyordu. Buzmahmut, donmuş gözyaşlarıyla Canatan’a sarılmak istedi ama sarılamadı. Canatan bu mutluluk manzarasını seyrederken sandığı aklına geldi. Sandığını yanına aldı. Evirdi çevirdi… Buzmahmut, sandığı göstererek:
-Bu nedir, diye sordu. Canatan bu kez kendi hikayesini anlattı Buzmahmut’a. Buzmahmut sandığa bakmak için iyice eğildi. Tırnaklarıyla sağına soluna dokundu ve sonunda sandık açıldı. Canatan şaşkındı. Sandığın içinden Buzmahmut’un bile zor görebildiği küçücük bir şişe çıkmıştı. Şişeyi aldı. Mantar kapağını çıkardı. Çok güzel bir kokusu vardı içindeki sıvının. Tadına bakmak istedi. Bir yudumda bitmişti sıvı. Birden karardı her yer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder