Kadir Çağan Aydın
Eymen Arda Aydemir
Sonbahar
artık geride kalmış, kış bütün şiddetiyle kendisini hissettirmeye
başlamıştı. Sabahın ilk saatleriydi. Artık eğitim hayatı bitmişti onun
için. Epeydir rahatsız olan babası evin işlerine bakamadığı için ve
kardeşleri de küçük olduğundan şehre okumak için gitmek yerine köyünde
kalıp hayvanlarla ve toprak işleriyle uğraşmak ona kalmıştı. Zaten çok
parlak bir öğrenci de olamamıştı geride kalan yıllar içinde. Bir türlü
matematik dersini anlayamıyordu. Fen bilgisi anlamsız geliyordu. Türkçe
dersinden ise öğretmeni yazısını ve yazdıklarını beğenmiyordu. Israr
etmek anlamsızdı köyünde yaşamaya karar vermişti zaten başka seçenek de
yok gibiydi.
Arkadaşlarının
çoğu yatılı okumak için şehre gitmişti. Kendisiyle yaşıt kimse yoktu
etrafında. O da tavuklarla, koyunlarla, kedisiyle ve kapıda bağlı duran
köpeğiyle zaman geçiriyordu. Geleceğe dair bir planı yoktu. Çocuklara
çoğunlukla sorulan “Ne olacaksın?” cümlesini duymayalı seneler olmuştu.
Kimse ondan bir şey olmasını beklemiyordu demek ki. Zaten şimdilerde bu
soruyu biri ona sorsa “Metin olacağım.” derdi.
Metin,
sabahları erken kalkar, hayvanların yemlerini verdikten sonra
temizliklerini yapar ve günün geriye kalan zamanında eğer yaz mevsimi
ise toprakla uğraşır, bahçeyi düzenler, tarlaya gider kış mevsimi ise
genelde evin en eski odasına çekilir ve oradaki ne işe yaradığını bile
bilmediği eski eşyaları incelerdi. Bu ev onlara dedesinin dedesinden
kalmıştı. Ne zaman yapıldığına dair bir tarih bile yoktu. Duvarlara
gömülü dolapların kenarları ahşap süslemeliydi ve tavanda da hayli güzel
desenler vardı. Büyük dedelerinden birinin marangoz olduğunu duymuştu.
Kendisinin ise böyle bir yeteneği bile yoktu.
Yine sıradan bir kış
sabahı Metin bütün işlerini hallettikten sonra eski odanın kapısını
araladı. Rutubet ve is kokuları kapıyı açar açmaz insanın yüzüne
vuruyor, nefesini daraltıyordu. Belki kıyıda köşede fareler bile vardı
bu odada ama Metin fareden korkmayacak kadar cesurdu. Kendisini oyalamak
için aklına bir fikir geldi. Odayı temizleyecek, kullanılmayan eşyaları
da yeniden değerlendirmeye çalışacaktı. Oda soğuk olmasına soğuktu ama
Metin çalıştığı için bu soğuğu hissetmiyordu. Eşyaların tümünü önce bir
kenara yığıp ardından zemini temizleyerek başlamak istedi. Zamanın nasıl
geçtiğini bile anlamamıştı. Bir yandan terlemişti. Toz, kir, pas
içindeki eşyaları bir kenara yığmıştı ki boş ve büyük bir ahşap sandık
adeta kendisine kaş göz işareti yapar gibiydi. Sandığı açmaya çalıştı
ama kilitliydi. Anahtar görmüştü eşyaların arasında ama hiç önem
vermemişti. Demek ki sandığın anahtarıydı bu. Anahtarı bulmak çabasıyla
özenle kenara yığdığı eşyaların hepsini dağıttı ve sonunda paslı
anahtarı buldu. Nedense o sandıkta kendisini cezbeden, merakını
körükleyen bir şey olduğunu düşünüyordu. Heyecanla sandığı açtı, boştu.
Sandığın en dibinde sarı ve tozlu bir kağıt vardı sadece. Bütün
heyecanı sönmüştü. Üstelik oda eskisinden de beter olmuştu. Terini
sildi. Boşu boşuna heyecanlanmıştı. Kızgınlıkla yerdeki kağıdı aldı, en
azından soba tutuştururum, diye düşündü. Yorulmuştu, kapıyı kapadı ve
kağıt elinde oturma odasına gitti. Babası yan taraftaki sedirde
yatıyordu. Kardeşleri ise kendi aralarında oynuyorlardı. Yanında
getirdiği kağıdı sobaya atmak üzereyken kardeşi seslendi:
-Ağabeyciğim, o kağıdı neden sobaya atıyorsun? Üzerindeki yazıları görmedin mi? Metin:
-Kağıt
boş, dedi ancak sobanın açık kapağından vuran alevler, kağıdın üzerinde
bazı kelimelerin belirmesini sağlamıştı. Dikkatlice bakınca yazıları
gördü. Kağıdı düzgün biçimde ışığa tuttu ve okumaya çalıştı:
“Ey bu kağıdı bulan
Sonra
okuma şansına ulaşan kişi… ” metnin sonrası okunmuyordu. Metin, biraz
heyecanlanmıştı. Kağıtta şanstan bahsediyordu. Demek ki bu kağıdın
kendisine sağlayacağı bazı imkanlar vardı. Yoksa bir kağıdı bulmak neden
“şans” olsun ki?
Telaşla
tekrar eski odaya döndü. Sandığı açtı, baktı. Altına baktı, kenarlarına
baktı, hiçbir şey görünmüyordu. Bu sırada kardeşleri de yanına geldi.
Büyük kardeşi duvar kenarındaki bir çatlağı işaret ederek:
-Ağabey,
şuraya baksana, dedi. Metin oraya baktığında duvarın arasında katlanmış
bir kağıt daha gördü. Kağıdı özenle çıkardılar ve yeniden sobanın
yanına gelerek alevlere doğru tuttular. Bu kez yazının tümü okunuyordu:
“Ey bu kağıdı da bulan
Sonra
okuma şansına ulaşan kişi, heyecanlandın değil mi? Hazine bulacağını mı
düşünüyorsun? Kıymetli şeyler mi arıyorsun? Senin en büyük şansın benim
torunlarımdan birisi olmak. Allah’a emanet ol benim şanslı torunum.”
Yıllar
öncesinde planlanan bu şakayla karşılaşmak Metin’i hayal kırıklığına
uğratmıştı. Dedesine teessüf etti içinden, babasına baktı, kardeşlerine
baktı, elindeki kağıda baktı ve ateşe attı kağıdı.
13 Şubat 2024 Salı
ŞAKA ŞAKA
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder