22 Şubat 2024 Perşembe

UZUN HİKAYE

 Metehan Ersoy

    Etrafındakiler çok söylemişti mutlaka iyi bir eğitim alması gerektiğini. Aksi takdirde başarılı olamayacağını söylemişlerdi. O da bir eğitim almıştı ancak eğitim aldığı alanda bir türlü iş bulamamıştı. Yoksa üniversite mezunuydu. Sadece liseyi okuyarak hayata atılmış biri değildi. Hayali öğretmen olmaktı. Öğrencileri, okulu seviyordu ama öğretmen olamamıştı. Yine de okuldan kopmuş değildi. Her sabah ve her akşam okula uğruyordu ders için değilse bile. O bir öğrenci servisi şoförüydü. Her sabah, herkesten önce uyanıyor ve çocukları okullarına yetiştirmek için canla başla çalışıyordu. Öğrenciler de onu seviyordu doğrusu. Öğrencilerin en güvendiği ağabeyiydi. Hasta olana “İyileştin mi?” diye soruyordu. Canı sıkkın olan öğrenciye “Dersler nasıl gidiyor?” diye soruyordu.  
Yaz tatilleri onun için sıkıcıydı. Okuldan, çocuklardan uzak kalmak yoruyordu onu. Diğer servis şoförlerinin aksine kar tatili, bayram tatili günleri morali bozuluyordu. Öğretmen olsa neler yapmazdı ki okulda? Öğrencilerin en sevdiği öğretmen olurdu. Kimseye zayıf ya da düşük not vermezdi. Yalnızca kendi aracını kullanırdı ama evinin bulunduğu mahalledeki çocukları da okula taşırdı yine seve seve. Öğretmen olamamıştı yine de yapacak bir işi vardı ve okuldan, öğrencilerden de uzak değildi. Şükür, diyordu…
    İşinden başka şükür dediği, gözü gibi baktığı diğer şey de minibüsüydü. Minibüs, onun ekmek teknesiydi. Öğrencileri beklerken onunla konuşurdu. Bakımlarını eksiksiz yaptırırdı. Temiz bir ev gibiydi minibüsünün içi. Her gün süpürür, siler, güzel kokular sıkardı içine. Gözü gibi titriyordu bu aracın üzerine ancak bazen de aklına kötü şeyler geliyordu: Ya bir gün yolda kalırsa… Ya kaza yapar ve olumsuzluklar ortaya çıkarsa… Ya bir sabah uyandığında minibüsünü yerinde göremezse… En korktuğu da bir sabah minibüsünü yerinde görememekti. Bazen geceleri uyanıp pencereden minibüsüne baktığı bile oluyordu. Bazen de rüyasında sabah uyandığında minibüsü göremiyor, sokaklarda minibüsünü arıyordu. Böyle bir rüya görünce kan ter içinde uyanıyor ve pencereden yine minibüsüne bakıyordu.
    O gece de benzer bir rüya ile uyandı. Karlı bir sabahmış güya. Üşüye üşüye aracının yanına gitmiş ki araç sıcak olsun, çocuklar üşümesin. Bir de ne görsün? Aracının yerinde yeller esiyor. Karda aracının tekerlek izlerini arıyor ama göremiyor. Aşağı mahalleye bakıyor, yukarı caddeye çıkıyor araç yok. Başka bir yere park edip etmediğini düşünüyor, arkadaşlarından birisine emanet verip vermediğini… Araç yok… Böyle bir rüya ile uyandı. Pencereye koştu, kar cidden yağıyordu. Kar tıpkı rüyasındaki gibi yağıyordu ve aracı yerindeydi. Derin bir nefes aldı. Bir bardak su içti. Bu rüyalar nereden çıkmıştı ki? Çok mu düşünüyordu böyle olumsuz şeyleri? Ne olabilirdi ki kapının önünde duran araca? Hem kolay mıydı koca minibüsün kapısını açmak, camını kırmak, çalıştırmak ve götürmek. Âlemde herkes tanırdı onun minibüsünü. Yolda gören olsa arardı mutlaka, senin minibüsü başka biri kullanıyor, diye. Kendi kendini bu düşüncelerle rahatlattı ve uykuya daldı.
    Uykuya dalalı kısa bir süre olmuştu ki telefon sesiyle uyandı. Dışarıya baktı, halen karanlıktı. Arayan başka bir servis şoförüydü. Nefes nefese:
    -Abi, senin araç az önce bizim mahalleden geçti, üstelik yüksek sesle müzik çalıyordu. Sen böyle şeyler yapmazdın, birine emanet mi verdin minibüsü, dedi. Kalbi yerinden fırlayacak gibiydi. Koştu pencereye baktı, minibüs gerçekten de yoktu. Eli ayağına dolaştı. Kimi arayacağını, nereye başvuracağını hesap etmeye çalışıyordu. Bir yandan telefonunu arıyordu ama bulamıyordu. O sırada elinin acısını hissetti. Nereye vurmuştu? Nereden gelmişti bu ağrı? Uyandı… Bu rüyaları sık görüyordu ama ilk kez peş peşe görmüştü. Yine koştu pencereye. Yine aracına baktı. Artık uyuması zordu. Kahvaltı bile yapmadı. Minibüsünün yanına indi. Çalıştırdı aracını, ısınmasını bekledi. Minibüste tam uyumak üzereyken hareket saatinin geldiğini fark etti. Uykusunu dağıtmak için aşağı indi. Yerden bir avuç kar aldı. Yüzüne sürdü. Yeniden minibüsüne bindi ve yola koyuldu. Okuluna götürmek için aldığı ilk öğrenci birkaç sokak ötedeydi. Biraz vakit erken gibiydi fakat beklerdi gerekirse. Çocuğu alacağı yere geldi. Kimseler yoktu. Birkaç dakika bekledikten sonra ilk yolcu uykulu gözlerle minibüsün kapısını araladı, içeri girdi:
    -Abi hayrola, çok yorgun duruyorsun bugün. Genelde sen bize sorardın halimizi, yorgunluğumuzun sebebini… İyi misin? Uykusuz duruyorsun?
    Geriye dönmeden konuştu:
    -Boş ver be evlat. Uzun hikâye, dedikten sonra yine gözünü yoldan ayırmadan elini aracın radyosuna uzattı. Radyoda haberler veriliyordu:
    İç Anadolu Bölgesi’nde yoğun kar yağışı sebebiyle Sivas, Tokat, Yozgat, Niğde ve Kırıkkale illerinde     ve bu illere bağlı ilçelerde eğitime iki gün ara verildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder