Atıf Kaan Salar, Akın Eliş
Yaz gecikmişti. Soğukların ardı arkası kesilmiyordu. Normalde bu aylarda insanlar tatil planlarına başlardı fakat kimsenin tatil planı yaptığı yoktu. Okullar da bir türlü tatil olmamıştı zaten. Okul sıkıcı hâle gelmişti. Bu durum öğretmenlerin yüzlerinden bile belliydi. Derse geç geliyorlar, konuya geç giriyorlar, ders anlatırken iştahsız davranıyorlardı. Hatta ödev vermekten bile usanmıştı bazıları. Dönem başında sayfalar dolusu ödev veren matematik öğretmenine bazı işgüzar öğrenciler hatırlatmasa ödev vermeyi unutarak çıkıyordu sınıftan. Dönem başında haftada bir kitap okumak gerektiğini söyleyen ve her pazartesi özet isteyen Türkçe öğretmeni, haftalardır kitaplardan bahsetmiyordu. Beden eğitimi dersinde bile aynı durum söz konusuydu. Resim öğretmeni dönem başında boya setleri, resim defteri aldırmıştı ama onun da ödev verdiği yoktu. Okulda zaten müzik öğretmeni yoktu.
Yine bir pazartesiydi işte. Devamsızlıklar da artmıştı. Her sınıfta, her gün okula gelmeyen en az beş kişi oluyordu. Ayrıca raporlu, izinli öğretmensiz gün yok gibiydi. Okulu aksatmayan tek kişi kantinciydi. O da işlerin yavaşlığından şikayet ediyordu. Kantinci de usanmıştı. Bir tostu yapması bazen bir ders sürebiliyordu. Devamsızlık yapıp, okula gitmesem mi acaba, diye aklından geçirdi. Annesine seslendi:
-Anne ben bugün okula… Daha cümlesi bitmeden annesi:
-Kahvaltın hazır, çantanı da ben hazırladım. Birazdan servis gelecek, dedi.
Kaçış yoktu. Oysa başka anneler çocukları yorulmasın diye kendileri göndermiyordu okula. Hatta bir de ödev var mı, diye çocuğunun arkadaşlarını arıyorlardı. Çaresizdi. Gitmesi gerekiyordu okula.
Hızlı bir kahvaltıdan sonra sokağa indi, servis tenhaydı. Okula ulaştı. Yol boyu sağı solu izledi. Okul çıkışı neler yapabileceğini hesap etti. Yapacağı bir şey yoktu. Bu düşüncelerle okula ulaştı fakat okul bahçesinde kimse yoktu. Belki de geç kalmıştı ve tören bitmişti. Dönüp geriye baktığında serviste de kimsenin kalmadığını gördü. Ne zaman inmişti bu öğrenciler ne zaman sınıflarına gitmişlerdi? Şaşkındı. Apar topar servisten indi. Öyle şaşkındı ki servisin kapısını kapatmayı unuttu. Okula iyice yaklaşınca sınıf penceresinde arkadaşlarını gördü. Gülüyorlardı. Hatta öğretmen de pencereden bakıyordu. Koşarak merdivenleri çıktı. Sınıfın kapısına gelince derin bir nefes aldı. Kapıyı tıklattı fakat içerden ses gelmedi. Bir kez daha kapıya vurdu, yine içerden ses gelmedi. Aynı eylemi üçüncü kez yapınca doğrudan doğruya kapıyı açtı. Şaşkınlıktan az kalsın dilini yutacaktı. Sınıf boştu. Acaba başka bir sınıfa mı geçmişlerdi şaka yapmak için? Öğretmen de vardı, niye öğretmen alet olsun ki bu şakaya? Sınıfa girdi. Sessiz, terk edilmiş şehirler gibiydi sınıf. Cuma gününden kalma yazılar vardı tahtada. Diğer sınıflara baktı, onlar da boştu. Tekrar sınıfına geldi, az önce arkadaşlarını gördüğü pencereye doğru ilerledi. Pencere açıktı. Pencereden başını dışarıya uzattı, tüm okul bahçedeydi. Arkadaşlarına el salladı. Arkadaşları da kendisine el salladı. Öğretmenlerden dönüp bakanlar oldu. Hiçbir şey anlamamıştı bu işten. Çantasını sırasına bıraktı. Hızla merdivenlerden indi. Okulun kapısını açtığında artık gücü tükenmişti. Bahçe boştu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder