Hazal Göksu
Merve Hoşgiz
Mina, Merve ve Hazal günlerdir bir araya gelememişlerdi. Son yıllarda kış aylarının yağışsız geçmesine alışmış, okula kabansız gidip geliyorlardı ki o hafta olanlar olmuştu. Ansızın gelen soğuk, beraberinde kar yağışını da getirmişti. Üç arkadaş güç bela evlerine ulaşmıştı fakat yollar bir günde kapanmıştı. Bir şekilde pazartesi günü görüşebilmeyi umuyorlardı fakat pazartesi günü de okullar tatil olmuştu. En azından Salı günü görüşürüz, diye düşündüler fakat Salı günü de tatil olmuştu. Kar tatili daha fazla uzamaz diye düşünüyorlardı fakat Çarşamba günü de tatil olmuştu. Artık unuttukları yalnızca okul değildi, birbirlerinin yüzünü de unutmaya başlamışlardı. Sadece kar yağsa neyse, dışarıya çıkar oyun oynar, kardan adam yaparlardı fakat dışarısı çıkılacak gibi değildi. Haberlere bakıyorlardı, donan çobanlar, ölen koyunlar, yollarda kalanlar, kazalar, ormanda kaybolanlar…
Büyük bir kasvet çökmüştü üçünün de içine. Bir şekilde bir araya gelmelilerdi ama nasıl? Merve, bir araya gelememekten en çok üzüntü duyan kişiydi. Mina ve Hazal kendilerine uğraş buluyorlardı ama onlar da sıkılmıştı. Mina, Merve’ye:
-Bu hasret artık bitmeli. Ben daha fazla sizleri görmeden yaşayamayacağım. Müsaitseniz Hazal’ı da alarak size geleceğim, dedi.
Merve, zaten tek başına geçen günlerden çok yorulmuştu:
-Bir saat içinde bekliyorum, dedi.
Hazal, önce biraz nazlandı fakat o da bu plana dahil oldu. Bir saat içinde nihayet hasret bitmişti. Merve, arkadaşlarını kapıda karşıladı ve şaşkın şaşkın:
-Beş günde insan bu kadar büyür mü? Büyümüşsünüz görmeyeli, dedi.
Hazal ve Mina biraz sonra bir daha bak diyerek ayaklarından botları çıkardılar. Hazal ve Mina’nın boylarının aynı olduğunu gören Merve, içten içe sevindi.
Günlerce süren hasret bitmişti. Üstelik ödev de yoktu. Çaylar içildi, kekler yenildi. Sıra ayrılık vaktine gelmişti ki dışarda kar fırtınasının daha da arttığını gördüler. Merve:
-Ailelerinizi haberdar etsek ve bugün bizde kalsanız, dedi. Bu fikir Hazal ve Mina’ya da cazip gelmişti fakat ailelere sormak gerekiyordu. Hazal ve Mina’nın aileleri Merve’nin de araya girmesi ile bu teklifi kabul ettiler.
Üç arkadaş ilk kez birlikte kalacaklardı. Gece uzundu. Ev sıcaktı.
Bir süre kitap okudular, film izlediler. Sınıflarına dair sohbet ettiler, dedikodu yaptılar ancak zaman geçmiyordu. Kış geceleri uzundu, hele de ödev yoksa. Saat daha 10 olmamıştı ki Merve esnemeye başladı. Hazal ve Mina’nın uykusu yoktu ama Merve her geçen dakika biraz daha esniyor hatta ara ara gözleri kapanıyordu. En son gözleri kapandığında uzun süre yeniden açılmadı. Hazal ve Mina bu esnada fotoğraf çekiniyordu.
Dışarda kar durmuştu. Hava yumuşamış, insanlar sokaklara çıkmaya başlamıştı. Merve derin bir uykudaydı. Kar durmuş, sözü uykudaki Merve’yi uyandırdı ve Merve:
-Durmuş, evet bizim okulda, diyerek gözlerini kapattı yeniden.
Gecenin ilerleyen saatlerinde yine Merve ara sıra uyandı, bur cümle kurdu ve uyudu. Sonunda Hazal ve Mina da yorgunluğa teslim olmuştu. Etraf gündüz gibi aydınlık ve hava yumuşaktı.
Ertesi gün erkenden uyandı üç arkadaş. Halen heyecanlı ve mutluydular çünkü okullar tatildi yine. Merve’nin babası bu mutluluğa mutluluk katmak için çalıştığı yere birlikte gitmeyi teklif etti. Merve’nin babası Sivasspor Kulübünde çalışıyordu. Kar topu oynamak, kardan adam yapmak için çok güzel bir ortam vardı çalıştığı yerde. Kahvaltıdan sonra üç arkadaş ve Merve’nin babası yola koyuldu. Yollar, açılmamıştı. Kar birikintilerine bata çıka nihayet kulübe vardılar. Bir süre oynadılar, üşüdükçe içeri girdiler sonra yine oynadılar. Tam oyunları bitmek üzereydi ki Merve uzaktan gelen iki kişiyi gördü. Yüzleri atkı ile kapalı olsa da bu gelenler tanıdıktı. Mina ve Hazal’a seslendi:
-Kızlar yorulduk mu? Karşıdan gelenleri kar topuna tutmaya ne dersiniz?
Hazal ve Mina karşıya baktı. Gelenler Aras ve Yusuf’tu. Aras, elinde telefonla ilerliyor, Yusuf onun koluna girmiş düşmemesi için yardım ediyordu. Az sonra başlarına geleceklerden habersiz başlarını kaldırmadan ilerliyorlardı. Bu esnada Hazal, Mina ve Merve onlarca kartopu hazırlamış onların iyice yaklaşmasını bekliyordu.
Nihayet hedef tam görüş alanındaydı. Artık ıskalamak mümkün değildi. Üç kartopu birden Aras ve Yusuf’a isabet etti fakat onlar halen ellerindeki telefona bakıyor, kar yağmaya başladı zannediyorlardı. Az önce hazırladıkları bütün kartopunu birer birer Yusuf ve Aras’a fırlattı üç arkadaş fakat bir türlü bu kartopunun nereden geldiğini merak etmiyordu Yusuf ve Aras. Hazır kartopları bitmişti. Merve ani bir hareketle bir kar parçasını yerde yuvarlamaya başladı. Boyu kadar olmuştu bu kar kütlesi. Hazal ve Mina’nın da desteği ile kocaman, boylarından daha büyük kar kütlesini Yusuf ve Aras’a doğru yuvarladılar. Yusuf ve Aras halen telefona bakıyordu. Yuvarlanan kar kütlesi ikisinin üzerinden geçti. Bu esnada üç arkadaş acaba kötü bir şey mi yaptık, diye birbirlerine bakıyorlardı. Kar kütlesi Yusuf ve Aras’ın üzerinden geçtikten sonra ikisi birden yerden doğruldu. Ellerindeki telefona bakmaya devam ediyorlardı. Aras, biraz sinirlenmişti. Telefonun ekranı kar parçalarıyla kaplanmıştı. Yusuf, telefonun ekranının temizlemeye çalışıyordu. Halen kendilerine bu kar kütlesini yuvarlayanların kim olduğuna bakmak akıllarında yoktu. Hazal, Mina ve Merve koşarak Yusuf ve Aras’ın yanına geldiler.
Hazal, Mina’yı uyandırmıştı. Merve’ye bakıyorlardı. Merve, yastığı fırlatıyor, yorganı yuvarlıyor bir o yana bir bu yana dönüp duruyordu. Dışarda kar durmuş, yumuşak bir hava vardı. Artık ayrılık zamanıydı. Yeniden hasret başlayacaktı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder