Rukiye Tokgöz
Dört harften oluşan, iki heceli bir kelime aslında o fakat yalnızca yazılışı ve söylenişi kolay. Bir insan ömründeki yerine baktığımızda çok uzun. Neyden mi bahsediyorum, elbette okuldan. Şu an yedinci sınıftayım ve daha ilerde kaç sınıfım olacak bilmiyorum. Geriye baktığımda okuldan önceki hayatıma dair hiçbir şey hatırlamıyorum.
Ne zaman yürüdüm?
Ne zaman konuştum?
Ne zaman koşmaya başladım?
Ne zaman kendi yemeğimi kendim yemeye başladım?
Ekmek almaya kendi başıma ilk ne zaman gittim?
Bu soruların hiçbirinin cevabı yok bende ama ne zaman okumaya başladığımı, ne zaman yazmaya başladığımı biliyorum. Ödevlerim ne zaman boyunu aştı, biliyorum. Kaç kez iyi not aldım ya da kaç kez sınavım iyi geçmedi, hepsini hatırlıyorum.
Şimdiden hayatımı sadece okulla anlamlı kılmışım gibi geliyor. Yedinci sınıftayım. Yani yedi senedir yaz tatiller hariç zamanım hep okulda geçmiş. Günlerimin önemli bir bölümünü okulda geçirmişim. Annemden, babamdan çok arkadaşlarımı, öğretmenlerimi görmüşüm. Peki kazancım ne oldu? Bitmek bilmeyen ödevler, bittikçe yenisi verilen ödevler. Okuldan kalan zamanım bile okul için çalışarak geçmiş.
Şikayetçi miyim bu durumdan? Okul olmasa hayatım daha mı güzel olurdu? Herkesin bir okulu olmak zorunda mı?
Bence hayata dair şeyler okul olmadan da öğrenilebilir. İnsan, okullarda ömrünü harcamadan da bir meslek sahibi olabilir mutlaka fakat okulun eğitim dışında başka görevleri de var sanki. Mesela arkadaşlık. Okul, güvenli ve devamlı arkadaşlıklar için güzel bir imkân sağlıyor aslında. Beden eğitimi, resim, müzik gibi dersler keşke ders olmasa, not kaygısı olmasa her insanın mutlaka ilgilenmesi gereken alanlar bence.
Türkçe, matematik, fen bilgisi, sosyal bilgiler… onlarca ders var ve yüzlerce konu var fakat bu dersler insanın kendi kendisini keşfetmesine imkan sağlamıyorsa bir anlamı yok hiçbirinin. İnsanın benliğini, özünü, hayata dair sorularını yakalamıyorsa boşlukta kalıyor dersler de. Hatta ilkokul senelerimde düşünmüştüm, hayat bilgisi adında bir ders var ama hayata dair hiçbir şey öğrenemiyoruz o dersten.
Hayalimde şöyle bir okul var: Çocukların zorlanmadığı, ödevlerin yığılmadığı, çalışanların başarılı olduğu, notların adaletle verildiği, öğrencilerin koşarak gittiği ve tatil olduğunda üzüldüğü bir okul… Öyle bir okul olmalı ki evimden daha çok orayı özlemeliyim. Parklardan daha çok oranın bahçesinde huzur bulmalıyım. Öyle bir okul olmalı ki en azından ortaokuldan sonra hangi mesleği seçeceğimi bilmeliyim ve yalnız o meslekle ilgili dersleri almalıyım. Bu dersleri zorla değil gönüllü ve keyifli olarak almalıyım. Öyle bir okul olmalı ki sınav olmamalı, öğretmenlerin keyfi not uygulamaları da olmamalı. Eğitim, zillerle başlayıp bitmemeli. Yorulunca derse ara verilmeli, dinlenince yeniden devam etmeli. Öyle bir okul olmalı ki dersler sınıflarda değil bazen bahçede, bazen müzede, bazen bir ırmak kenarında hatta başka başka şehirlerde işlenmeli. Kim bilir, belki bir gün…
Okul; dört harften oluşan, iki heceli bir kelime aslında o fakat yalnızca yazılışı ve söylenişi kolay.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder