eycayuke etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
eycayuke etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Kasım 2024 Cumartesi

OYUNLA YAŞAMAK

EYMEN ÇAM 
YUSUF KEREM ACAR 


BÖLÜM: 1
Eycayuke adlı oyun yıllardır popülerliğini yitirmemişti. Onlarca yeni oyun sürülmüştü piyasaya fakat insanlar bu oyunu bırakarak yeni bir oyuna geçmek istemiyordu. Bir tutkuydu insanlık için Eycayuke. Dünyanın her yerinde, başka başka milletlerden insanlar bu oyun sayesinde tanışıyor, arkadaş oluyordu. Ayrıca bu oyunda profesyonelleşenler ünlü oluyorlardı. Eycayuke adını taşıyan kafeler, oteller, lokantalar, stadyumlar hatta spor kulüpleri kurulmuştu. 
Oyunun patent sahibi Ali Eymen, bu oyun sayesinde yaşam standartlarını iyice yükseltmiş, rahat bir hayat yaşıyordu fakat yıllardır oyunda bir güncelleme olmuyordu. Zaman zaman güncellenmeyen onun popülerliğini kaybedeceği endişesi taşıyordu, yine de oynayanlar azalmıyordu. Arkadaşı Boran’a bir gün bu endişesini söyledi fakat Boran da güncellemeye gerek olmadığını belirtti. Kerem Gökalp, bu oyunun grafik tasarım işlerini yapan isimdi. Oyun çıktıktan sonra başka bir işle uğraşmamış, senelerdir yeni tasarım yapmamıştı. 
Boran, her ne kadar Ali Eymen’e güncellemenin gereksiz olduğunu söylese de kendisi gizli gizli oyun üzerinde çalışıyordu. Oyuna yeni karakterler ve senaryolar eklemeye hazırlanıyordu. Yıllardır süren bir gizli çalışmaydı bu. Nihayet sonuna yaklaşmıştı. Çalışması bittiğinde bir Trojan yardımıyla oyun sunucusuna bağlanacak ve oyunu güncelleyecekti. Kötü bir niyet taşımıyordu. O da Ali Eymen gibi endişe duyuyordu oyunun popülerliğini yitirmesinden. Oyunun güncellemesi bittiğinde ilgili Trojan yardımıyla oyunun sunucusuna giren Boran, oyuna güncellemeyi yüklemeyi başarmıştı. O gece dünyanın her yerinde Eycayuke oyununu kullananlar bir güncelleme ile karşılaştı. Ali Eymen, bu güncellemenin nereden geldiğini anlamamıştı bile çünkü güncellenme yüklendiği anda bilgisayarına Trojan girmişti. Oyuna bir güncelleme gelmesinden öte, oyunun ele geçirildiğin düşündü ve çalışma ekibine sistemlerinde bir virüs olduğunu haber verdi. Boran, virüs olmadığını kendisinin bir güncelleme geliştirdiğini iddia ediyordu fakat dünyanın her yerinden oyuna dair şikayetler gelmeye başlamıştı. Oyun, virüs yayan bir nitelik kazanmıştı. İnsanlar hızla hem şikayetçi oluyor hem de oyunu bilgisayarlarından silmeye çalışıyorlardı fakat oyun silinmiyordu. 
Boran, arkadaşlarına durumu anlattı, niyetini söyledi fakat sisteme erişmek için kullandığı virüsü unutmuştu. Ali Eymen, anlatılanları dinleyince durumu çözmüştü. Sisteme girmek için kullanılan virüs bütün oyuna bulaşmış, ardından tüm cihazlara sıçramıştı. Kerem Gökalp sadece grafikte iyi olduğu için yazılımdan pek anlamıyor, anlatılanları dinliyordu. 
Birkaç gün içinde protestolar başlamıştı. Eycayuke ismini artık insanlar görmek istemiyordu. Eycayuke, bir oyun markası olmaktan öte bir virüs ismi olmuş gibiydi. Antivirüs programları reklamlarını Eycayuke üzerinden yapıyorlardı. İsyan o kadar büyümüştü ki protestocular Eycayuke yazılım firmasının önünde bilgisayarlarını fırlatıyorlar, pankart açıyorlardı. 

Bölüm 2:
Günlerdir devam eden protestolar gittikçe sertleşiyordu. Artık bazı insanlar binanın bahçesine girmişler kapıları zorluyorlardı. Sonunda Ali Eymen, Kerem Gökalp ve Boran’ın korktuğu olmuştu. Binanın içine girerek kendilerine zarar verme aşamasına gelmişti katılımcılar. Bir an önce buradan uzaklaşmak gerekliydi. Neyse ki binanın arka kapısı vardı ve bu kapı orman tarafına açılıyordu. Üç arkadaş karar verdiler, binanın arka kapısından sessizce burayı terk edeceklerdi. Yanlarına oyuna ait verileri alarak arka kapıdan dışarıya sızdıklarında akşam karanlığı çökmek üzereydi. Hızlıca binadan uzaklaşıp ve ormana doğru yürümeye başladılar. Bir süre yürüdükten sonra dönüp geriye baktıklarında kocaman bir duman yükseliyordu çalışma ofislerinin bulunduğu yerden. Canlarını kurtarmışlardı ancak bu yaşananları hak ettiklerini düşünmüyorlardı. Boran, içlerinde en çok canı sıkılan ve mahcup olan kişiydi. 
Saatlerce nereye gittiklerini bilmeden yürüdüler. Orman karanlıktı ve ne gibi bir tehlike ile karşı karşıya olduklarını bilmiyorlardı. Gecenin ilerleyen saatlerinde artık yorulduklarını hissettiler. Biraz dinlenmek iyi gelecekti fakat nerede? Bir şeyler yeseler iyi olacaktı, fakat ne? 
Ağaçların seyreldiği ve gökyüzünün göründüğü bir yerde artık dinlenmek zamanı geldiğini anladılar. Burası kayalıkların da bulunduğu bir yerdi. Belki ateş yakarak sabahı burada bekleyebilirlerdi. Kısa sürede bir ateş yaktılar buraya. Kayalıkların olduğu yere sırtlarını verdiler ve ayakkabılarını çıkararak dinlenmeye başladılar. Ali Eymen:
-Keşke yiyecek bir şeyler olsaydı, dedi. 
Kerem Gökalp:
-Yiyecek bir şeyler almak için beklesek şu an burada olmayabilirdik, diye devam etti.
Bu esnada Boran, yakındaki ağaçları izliyordu. Belki bir meyve ağacı vardır, diye düşünüyordu. Yaktıkları ateş, beslemedikleri halde büyüyordu. Git gide alevler daha da yükseliyordu. Ali Eymen, çantasını kurcalıyordu ve veri disklerini elinde tutuyordu. O esnada nasıl olduysa birdenbire elindeki diskler kaydı ve ateşe düştü. Bu durum, üç arkadaşın tüm emeklerinin boşa gitmesi demekti. Kurtarmaya çalışsalar da ateş iyice güçlenmişti. Kıvılcımlar çıkıyor, küçük patlamalar yaşanıyordu. Bu esnada ateşin sıcaklığı kaybolmuştu ama halen yanıyordu. Hafif bir titreme hissettiler ayaklarının altında. Kendilerini bir portal kapısının önünde buldular. Korkmuşlardı fakat ormandan daha güvenli bir yere ulaşabilme ihtimalleri vardı. Üstelik artık kötü bir imajın sahibi olmuşlardı ve oyunlarına dair tüm verileri de kaybetmişlerdi. Kaybedecek bir şeyleri yoktu, bu kapıdan geçmek zorundalardı. Üç arkadaş işaret diliyle birbirleriyle anlaşarak kapıdan birer birer içeriye girdiler. İçerisi hayli aydınlıktı ve camdan yapılmış gibi duran 25 hücre vardı sağlı sollu. Her hücrenin içinde hareketsiz duran dört kişi vardı. Nereye düştüklerini anlamamışlardı ki bu esnada tanıdık bir yüz onları karşıladı: Miraç.
Miraç, onların firmalarında çalışan ve oyunda dünya sıralamasında olan biriydi. Pek çok yarışmaya katılmış iyi bir oyuncuydu Miraç. Onu görmek, hepsini biraz olsun rahatlatmıştı. Boran sordu:
-Burası neresi Miraç? Sen burada ne arıyorsun? Biz nasıl geldik buraya?
Miraç tebessüm etti:
-İnsan kendi oyununu hatırlamaz mı? Burası sizin oyununuzun geçtiği dünya. Siz tasarlamış olsanız da ben sizden daha iyi biliyorum bu dünyayı. Şimdi sizlerle güzel bir yolculuğa çıkacağız ve belki de yeniden bu oyuna eski imajını kazandıracağız. 
Ali ve Kerem şaşkınlıkla dinliyordu anlatılanları. Bir rüya olmalıydı bu. Kendi tasarladıkları evrene nasıl düşmüşlerdi? Her şey garipti. Yapacak başka bir şey yoktu Miraç’ı dinlemekten başka. 
İlk hücreye girmelerinin gerektiğini söyledi Miraç. Hücrenin kapısı aralandı ve dört kişilik ekip içeriye daldı. Kapıdan içeriye girdiklerinde kendilerini bir uçakta buldular. Donanımlı bir uçaktı bu ve oyunun devamını hatırlamıştı hepsi. Şimdi uygun bir yerde bu uçaktan atlamaları ve silah bulmaları gerekiyordu. Hayli heyecanlı bir süreç onları bekliyordu. Mücadele edecekleri rakipler oyunun en zor karakterleriydi. Artık susmak ve sadece mücadele etmek zamanıydı. 

Bölüm: 3

Dört kafadar uçaktan atlarken hepsinin de zihninde aynı şey vardı: Ne kadar gerçekçi… Oysa bu tamamen bir oyundu fakat şimdi hayatları oyunun bir parçası olmuştu. Oyun, geride kalmış, hayat memat sorunu başlamıştı. Bir gün böyle bir şey yaşayacakları akıllarının ucundan bile geçmiyordu. Miraç dışındaki kimse bu heyecanı daha önceden yaşamamıştı. Miraç ise bir kılavuz gibi kendinden emindi. Paraşütler açıldı ve hepsi başka bir evin çatısına indi. Şimdi sırada mücadele için gerekli silahları temin etmek vardı. Dördü de kullanabilecekleri birer silah temin ettiler ve yürümeye başladılar. Her an bir çatışma yaşanabilirdi. Çok uzun sürmeden karşılarına bekledikleri takım çıkmıştı. Çok şiddetli bir çatışma başladı bu esnada. Ali Eymen daha çatışmanın başında parmağından vurulmuştu. Nasıl olsa bu bir oyun ve ben bir şey hissetmem diye düşünüyordu fakat parmağının acısı her geçen dakika artıyordu. Buna rağmen çatışmaya devam ediyordu. Durumu fark eden Kerem, Ali Eymen’in parmağına müdahalede bulundu. Boran, sadece rakip takıma odaklanmıştı. Bu esnada Miraç seslendi:

-Sen onları oyala Boran, ben arkalarından dolaşacağım.

Boran, onları oyalarken Miraç ani bir hareketle yandaki binanın arkasına geçti. Rakip takım onu fark etmemişti bile. Kısa bir süre sonra rakip takımın tamamı Miraç tarafından imha edildi. Yorulmuşlardı ama 25 takım içinden 10 takım yok olmuştu. Geriye yalnızca 15 takım kalmıştı. Üstelik yok olan takım en güçlüleriydi. Bundan sonra ne yaşayacaklardı, başlarına neler gelecekti? Ya kaybederlerse… Gerçekten ölecekler miydi? Yürümeye devam etmek ve diğer takımların karşılarına çıkmasını beklemek gerekiyordu. Kısa bir süre dinlenip yeniden yürümeye başladılar. Bu kez toplu halde değil aralarındaki mesafe açık durumda ilerliyorlardı. Birbirlerinden uzaklaştıklarının farkında değillerdi. Bir süre sonra Ali Eymen, arkadaşlarının kendisinden çok uzakta olduğunu fark etti. Kaybolmuştu. Tek başına mücadele etmesi gerekiyordu şayet rakip takımlarla karşılaşırsa. Tam bu düşünceler aklından geçiyordu ki takımlardan biri tarafından etrafının sarıldığını fark etti. Kaçmaya çalıştı ama bu esnada vurulmuştu. Rakip takımın oyuncuları bir süre Ali Eymen’le alay ettiler.

-Biz seni tanıyoruz aslında. Hani sen bu oyunun yapımcısıydın. Şimdi kendi ürettiğin karakterlere rehin oldun. Çok komik değil mi? Yoksa üzücü mü?

Bir başkası devam etti:

-Bence bırakalım burada, kan kaybından ölsün. Zaten bu oyunu artık kimse oynamıyor.

Ali Eymen ne diyeceğini bilemiyordu. Zaten parmağı da yaralıydı. Bu esnada bir gürültü işitti. Yaklaşan bir helikoptere takımın oyuncuları bindi ve kahkaha ile yükseldiler. Helikopter yere çok yakındı. Ali Eymen son bir kuvvetle yakında duran bir araca kendisini attı. Aracı çalıştırdı ve yine yakında bulunan bir rampaya doğru sürdü. İyice hızlanan araç rampadan aldığı destekle havalandı ve helikoptere çarptı. Helikopter parçalanmış sağa sola savruluyordu. Ali Eymen ise çarpışmanın etkisi ile bayılmıştı.

Kendine geldiğinde Miraç, Ali Eymen’in yaralarını sarıyordu. Bir yandan da koca takımı nasıl alt ettiğini soruyordu ona. Miraç da iki takımı yok etmişti. Son gelişmelerle beraber yalnızca üç takımın kaldığını söylüyordu Miraç. Artık oyunun sonuna doğru gelmişlerdi.  Boran ve Kerem bu esnada etrafı kolaçan etmekle meşguldü.

Bölüm 4: Sona Doğru

Artık Miraç, Kerem Gökalp, Ali Eymen ve Boran bir oyunun içinde olduklarını unutmuşlar gerçek bir yaşam mücadelesi veriyorlardı. Dışardaki dünyayı tamamen unutmuşlardı. Geriye yalnızca üç takım kalmıştı ve oyun alanı daralmıştı. Zaman geçtikçe tüm takımlar orta alana doğru yaklaşıyorlardı. Her takım birbirini görebiliyordu. Herkes siper alacak bir ev bulmuştu ve üçgen şeklinde bir çatışma başlamıştı. Çatışma zaman geçtikçe daha da alevleniyordu. Miraç, Kerem Gökalp, Ali Eymen ve Boran’ın olduğu takım önce sağ taraflarında bulunan takımı yok etmek için çalışmalıydı. Soldaki takım da zaten bu takıma saldırıyordu. İki takım arasında kalan bu ekip bir süre sonra yok edilmişti. Artık oyunun sonu gelmek üzereydi çünkü yalnızca iki takım kalmıştı. Diğer takım, virüsü oyuna bulaştıran ve bu macerayı başlatan takımdı. En güçlüsüydü takımların. Üstelik oyunun tüm kılcallarına bulaşmışlar ve hileli biçimde oynuyorlardı. Miraç, Kerem Gökalp, Ali Eymen ve Boran, baştan beri aslında bu takımı yok etmek için çabalıyordu. Diğer takımlar o kadar güçlü değildi. Bu takım ise güçlüydü. En az onlar kadar güçlüydü. Bir de oyunun kurallarında kendilerince değişiklikler yapabiliyorlardı. Asıl sorun da buydu zaten. Karşı takımın lideri bambaşka cihazlarla saldırıyordu. Bu cihazları Ali Eymen bile bilmiyordu ve neyle, nasıl savunma yapacağından habersizdi. Bir süre sadece savunmada kalmaları ve karşı takımı iyice tanımaları gerekiyordu. 

Miraç dışındaki tüm oyuncular, bu takımı yenmenin imkansız olduğuna karar vermişlerdi. Mücadele etmek anlamsızdı. Bu esnada zaten oyunun içinde olduklarını da hatırlamışlardı. Bir an önce bu dünyadan çıkmaları ve gerçek dünyadaki hayata dönmeleri gerektiğini düşünüyorlardı. Üstelik epey zaman geçmişti. Belki oyunu satın alan müşteriler de hınçlarını almışlar ve peşlerini bırakmışlardı. Hatta belki de yeni oyunlar bulmuşlardı. Umutsuzdu herkes, Miraç hariç. 

Miraç:

-Ya kazanacağız ya kazanacağız. İsterseniz siz hiç karışmayın. Bu takımı ben tek başıma bile yenebilirim, dedi. 

Bu teklif Kerem Gökalp, Ali Eymen ve Boran’a cazip geldi. Yorulmuşlardı. Miraç’a sadece destek olabileceklerini söylediler. Çatışmaya girmek için güçleri yoktu. Zaten bu oyunu kendileri yazmıştı. Şimdi bir virüsle mücadele etmek yeniden bu oyunu canlandırmaya, popüler etmeye yetmeyebilirdi. En iyisi işler yoluna girince yeni bir oyun yazmak ve firma değişikliğine gitmekti. Bu esnada Miraç yerinden fırlamış ve karşı takıma taarruzda bulunmaya başlamıştı. 

Miraç’ın da tam umudu bitmek üzere iken oyunda hiç bilmedikleri birilerini görmeye başladılar. Bu yeni oyuncular, karşı takıma saldırıyor Miraç, Kerem Gökalp, Ali Eymen ve Boran’ı kolluyorlardı. Bu oyuncular kimdi? Hiçbirinin bir fikri yoktu. Biraz dinlenen ekip son bir güçle Turan Taktiği uygulamaya karar verdi. Geri çekilip karşı takımı ablukaya alacaklardı. Planlarını uyguladılar. Virüslü takım bu taktiğe kolayca kendini kaptırdı. Yorulmak nedir bilmiyorlardı. Hileli bu mücadeleye ilk kez yeni bir taktik ilave edilmişti ve karşı takım bundan habersizdi. Araya düşen oyuncular ve lider kısa süre içinde yok edildi. Takımlarına destek veren diğer oyuncular da o esnada kaybolmuştu. Buradan, bu dünyadan çıkma vakti gelmişti. Oyun artık ilk günkü ayarlarına dönmüştü. Virüsler silinmişti. Buradan nasıl çıkacaklarını düşünürken önlerinde bir klavye belirdi. Ali Eymen:

-Bununla ne yapmamız gerekiyor, fikri olan var mı, diye sordu.

Miraç:

-Esc düğmesine basarak oyundan çıkabiliriz, dedi. 

Klavyedeki Esc düğmesine bastı. Karşılarında bir seçenek belirdi: Oyundan Ayrılın. 

BÖLÜM 5: BİR YIL


Oyundan Ayrılın, düğmesine basmak zor bir iş değildi fakat bundan sonra olacak şeyler hepsini de ürkütüyordu. Yaşadıkları sadece bir oyun olamazdı. Çok gerçekçiydi her şey. Sessizce düşünürlerken Ali Eymen ani bir hareketle düğmeye bastı. Kısa bir süreliğine her yer karardı. Gözlerini açtıklarında yemyeşil bir ormanın ortasındaydılar. Hemen yanı başlarında büyük bir ateş yanıyordu. Ateş iyice büyümüş, neredeyse ağaçların gövdelerine yaklaşmıştı. Nerede olduklarını düşünmek yerine önce ateşi kontrol altına almaları gerekiyordu. Kısa süre sonra ateşi kontrol altına aldılar ve yorgunlukla bulundukları yere çöktüler. Önce oturdular, sonra uzandılar. 
Bu yaşadıklarını anlamlandıramıyorlardı. Bir süre herkes aynı şeyi yaşadı mı, bunu anlamak için birbirlerine sorular sordular. Gerçekten de hepsi aynı şeyi yaşamıştı. Bir rüya olamazdı bu. Şimdi geriye dönüp oyun binasının olduğu yere bakmaya gelmişti sıra. 
 Miraç, Kerem Gökalp, Ali Eymen ve Boran biraz da çekinerek ve yorgun adımlarla oyun firmasının binasına doğru yola çıktılar. Vakit çok geçmemiş gibiydi. Belki de kalabalık halen oradaydı. Yine de gidip kontrol etmek gerekiyordu. 
Binaya yaklaştıklarında olağanüstü bir şeyler görmediler. Etrafta kimse yoktu. Binanın ışıkları ve tabelası yanıyordu. Bahçeye yaklaştılar, her şey normal görünüyordu. Az önce yaşadıkları şeyler sanki hiç yaşanmamış gibiydi. Ali Eymen saatine baktı. Saatindeki takvime gözü takıldı. Bir yıl sonrasını gösteriyordu takvim. Tam bir yıl sonrasını…
Dört kafadar arkadaş binanın kapısından içeriye girdiler. Her şey bıraktıkları gibiydi.