futbol maçı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
futbol maçı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Nisan 2024 Salı

SON MAÇ

Eymen Arda Aydemir, Ahmet Kerem Şahin

Futbol, onun için her şeydi. Bütün sohbetleri, arkadaşlıkları, ilgisi, okudukları futbol üzerineydi. Bir marketin önünden geçerken açık bir televizyonda futbol maçı görse kapının önünde maç bitinceye kadar beklediği oluyordu. Bir parkta ya da okul bahçesinde maç yapan birilerini gördüğünde hemen yanlarına gidip oyuna dahil olmayı teklif ediyor, kabul edilmezse maç bitinceye kadar izliyordu. Evinde sekiz on tane futbol topu vardı. Biri balkonda, biri oturma odasında, biri mutfakta birkaçı kendi odasında… Mutfakta olan top biraz yumuşak ve hafifti çünkü hayli masraf açmıştı ailesinin başına mutfakta top oynarken. Odasının duvarları büyük futbol takımlarının oyuncularıyla ve formalarıyla süslüydü hatta odasının duvarlarını da tuttuğu takımın rengine boyatmak istemiş fakat ailesi izin vermemişti. Yalnızca odasının tavanına tuttuğu takımın bayrağını asmasına müsaade etmişlerdi.  Okul çantasını tuttuğu futbol takımının renklerinde almıştı. Defterleri ve kitapları yine futbol takımının renklerindeydi. Evin anahtarlarını taktığı anahtarlık da tuttuğu takıma aitti. Çorapları, bilgisayarın kapağı, ekran koruyucusu, telefonunun arka planı hep futbolla ilgili şeylerdi. 

Altıncı sınıf geride kalmak üzereydi. Arkadaşları usul usul lise hayalleri kurmaya, sınavlara hazırlanmaya başlamışlardı ancak onun bu tarz düşünceleri yoktu. Zaten dersleri de salmıştı iyice. Bazen zayıf not aldığı bile oluyordu, umursamıyordu. Nasıl olsa futbolcu olacaktı, iyi bir okulla, eğitimle ne işi vardı ki? Futbolcu olacak ve saatlerce ders çalışan, elinden kitap düşmeyen arkadaşlarına forma imzalayıp gönderecekti. 

Top yuvarlaktı ve dünyada yuvarlaktı. Her ikisi de dönüyordu… 

Her zamanki gibi okuldan çıkar çıkmaz önce okulun bahçesini kontrol etti. Üst sınıflar kendi aralarında maç yapacaklardı. Kalabalığı görünce doğrudan oraya yöneldi ve oyuncuya ihtiyaç olup olmadığını sordu. Önce gülüşmeler oldu ardından iri yarı olan biri:

-Seni benim takıma alacağım ancak hangi mevkide oynayacaksın, dedi. 

Hiç düşünmeden:

-Sağ kanadı bana ver, gerisini merak etme, dedi. İri yarı çocuk, bu kendinden emin cevaptan hoşnuttu fakat ilave etti:

-Beklediğim oyunu sergilemezsen işin zor…

Kısa süre sonra maç başladı. Kendinden büyük çocuklarla ilk kez oynuyordu. Top ayağına ulaştığında aniden uzun bacaklarla yanında biten diğer takımın oyuncularından kaçamıyordu. Ne zaman top kendisine gelse hemen kaptırıyordu. Sahanın o tarafına koşuyor, bu tarafına koşuyor ancak istediği gibi oynayamıyordu. Sanki ayaklarına demirden ağırlıklar asılmış gibiydi ya da diğer çocuklar çok hızlıydı. Bu arada iteklemeler, bağrışmalar, kan ter içinde kaba sözler peş peşe sıralanıyordu. Bir ara sahaya arkasını dönmüştü ki büyük bir gürültüyle irkildi. Gol yemişti takımı. Bu sırada kendini takıma alan iri yarı çocukla göz göze geldi. Çocuğun gözlerinden kıvılcımlar saçılıyordu. Diliyle dişinin arasında kendine bir şeyler diyordu. Korkmaya başladı. İlk kez bir maçın sonunu beklemeden sahadan ayrılmak istiyordu fakat bu mümkün değildi. 

Artık maç onun için bitmişti. Sadece öfkeli bakışları seyrediyordu. Zaten ayağına gelmeyen top, hiç uğramaz olmuştu. Derken takımı bir gol daha yedi, bir gol daha, bir gol daha… Artık tartışmalar, bağrışmalar futboldan daha ön plandaydı. Derin bir nefes aldı. Odası, hayatı, çorapları, anahtarlığı, çantası hepsini bir anda hatırladı. O, bir futbol çocuğuydu ve yarıda bırakılmazdı hiçbir maç. Aniden bulunduğu yerden fırladı. Kendinden büyük olsa da diğer oyunculardan hızlı koşmaya, onların ayağından topu almaya başladı. Birkaç teşebbüsten sonra nihayet takımının ilk golünü attı. Karşı takımdakiler dalga geçmişti onun attığı golle. Kendi takımındakiler ise bu golü bir yabancıya kaptırdıkları için sinirliydiler. Maç devam ediyordu. Sahada yalnızca kendisi varmış gibi oynuyordu. Beş on dakika geçmeden ikinci golünü de atmıştı karşı takıma. Kendi takımındakilerin de rakibiydi artık. Üç takımlık bir maç oynanıyor gibiydi. Umursamıyordu hiçbir şeyi. Kendine atılan sert bakışları, bağırışları umursamıyor ve yeni bir gol arıyordu. Nihayet üçüncü golü de attığında artık her iki takım da sanki kendine karşı ittifak etmiş gibiydi. Golleri saymıyordu ama birkaç tane daha atması gerektiğini biliyordu. Tüm oyuncular yorulmuş, vakit de biraz ilerlemişti. Bu esnada tam dördüncü golünü atmıştı ki kendini yerde buldu. Onu oyuna alan iri yarı çocuk kalenin tam önünde topu ayağından almaya çalışmış, alamayınca bir çelme ile yere yuvarlanmasına neden olmuştu. Yerinden kalkmaya çalıştı fakat ayağını kaldıramıyordu. Acıdan kıvranıyordu ama yanına gelen kimse yoktu. Bir süre yerde bekledi. Sürüne sürüne sahanın kenarına ulaştı. Gözlerini kapattı ancak ağrısı büyüyordu. 

Gözlerini tekrar açtığında etrafında annesi, babası ve kardeşini gördü. Bir hastane odasıydı burası. Doğrulmaya çalıştı, ayağını fark etti. Kocaman bir alçı vardı ayağında ve ayağı yukarıya asılmıştı. Bir şeyler anlatmak istedi ailesine ama susmak daha iyiydi sanki. Konuşmadı. Bir şey soran da olmadı zaten kendine. Üç gün yattı hastanede. Hiçbir şey konuşmadan üç gün. Hiçbir arkadaşı gelmemişti ziyaretine.  Arkadaşının olmadığını anladı. Duvarları boştu hastanenin. Ayaklarında çorap yoktu. Takımının renkleri silinmişti dünyasından sanki. Karşıdaki televizyonda spor kanalı açıktı ve kıran kırana bir maç vardı. Kumandayı aldı, televizyonu kapattı. 

Futbol, artık onun için bitmişti.