Elif Erva Candan, Meva Vural
Saat gecenin üçüydü. Kazuha’yı nedense uyku tutmuyordu. Son zamanlarda böyle bir rahatsızlık gelişmişti kendisinde. Bir gün uyusa üç gece sabaha karşı ancak uyuyordu. Yine o gecelerden biriydi işte. Sabaha kadar korkular, hayaller, ümitler arasında debelenecek sabaha doğru yorgunluktan sızacaktı. Saat gecenin üçüydü.
Pencerenin önüne geçti, perdeleri
araladı ve önce sokağa baktı sonra gökyüzüne. Sokaklar bomboştu. En çok bu
halini seviyordu sokakların. Şehir terk edilmiş gibiydi. Ağaçlar bile bir
fotoğraf karesinde gibi titremeden duruyordu. Gökyüzünde ise bulut yoktu. Ay
sabit duruyordu. Yıldızlar hafif kımıldıyordu. O sırada bir yıldızın kaydığını
fark etti. Dilek tutmam lazım, diye düşündü ama gecenin üçünde aklına bir dilek
gelecek gibi değildi. Yine de gözü kayan yıldızı takip etti. Yıldız arkasında
ışıktan izler bırakarak gidiyordu bir yerlere doğru. Seneler önce duyduğu bir
inanışı hatırladı. Yeryüzündeki insan sayısı kadar gökyüzünde yıldız vardı
inanışa göre ve her yıldız kayışında yeryüzünde bir insanın öleceğini
söylerlerdi. Düşündü, acaba bu saatlerde yani gecenin üçünde kim ölmüş
olabilirdi. Etraftaki evlerin pencerelerine baktı. Işığı yanan bir yerler
olacak mı, diye bekledi. Halen sokak sessizdi. Zaten bu sadece bir inanış diye
düşündü. Gerçek olmak zorunda değildi. Zaten yorgun zihnini bu türden şeylerle
de meşgul etmek istemiyordu. Uykusunun geldiğini sezdi.
Pencereyi açtı, biraz oksijen teneffüs etti ve hafif üşüdü. Pencereyi kapatarak yatağına uzandı. Saat gecenin üç buçuğu olmuştu. Uykusu da gelmişti. Uyudu. Hiç rüya görmedi. Sabahın erken saatlerinde güneş yüzüne vurur vurmaz uyandı. Kazuha her gün olduğu gibi yine yorgun ve uykusuzdu. Kahvaltı yapmamayı da alışkanlık haline getirmişti. Ofisine gidince nasıl olsa bir kahve ve birkaç bisküvi ile açlığını yatıştırırdı. Kısa sürede hazırlandı ve yola çıktı.
Gece uzaktan seyrettiği sokak hareketlenmişti. Ağaçlar renklenmiş yollar insan kaynıyordu. Büyük parkı geçtikten sonra birkaç adım ilerdeydi ofisi. Ayrıca taksi, otobüs, metro parası vermemek için iş yerinin yakınında bir ev bulmuştu kendisine yakın zaman önce. Evini seviyordu.
Nihayet on dakika kadar içinden yürüyerek geçeceği parka girdi. Yorgundu ama parktan geçerken hep bir hayat enerjisine kapılıyordu. Adımları canlandı. Parkın tam ortasına geldiğinde büyük bir kalabalık, sağlık görevlileri ve ambulansı gördü. Tedirgin oldu bu kalabalıktan ve yaklaşarak durumu anlamaya çalıştı. Polisler ve vardı burada ve “olay yeri girilmez” bandı ile etrafı korumaya almışlardı. Bandı kaldırarak yaklaştı yine de. Ağaçlardan birinin altında bir genç yüzükoyun yatıyordu. Başucundaki sağlıkçılardan biri:
-Saatler önce ölmüş, dedi. “Ölmüş” kelimesi herkeste bir soğukluk hissi oluşturdu. Polislerden biri söze girdi:
-Kaç saat önce?
Bu sorular üst üste çoğalınca Kazuha gece yaşadığı olayı hatırladı ve ortaya atıldı:
Gece saat üç civarında öldü bu genç, benim haberim var durumdan.
Tüm bakışlar Kazuha’ya çevrildi. Alana girmesi bile yasak olan bu genç şaibe uyandırdı herkeste. Polisler yaklaştı ve sordular:
-Tanıyor musun? Neden öldü, biri mi öldürdü yoksa?
Kazuha doğal davranışlarına devam ederek:
-Gece üç gibi gökyüzüne bakıyordum ve bir yıldızın kaydığını gördüm. Demek ki bu garibanın yıldızıymış kayan, dedi. Herkes birbirinin yüzüne baktı. Sağlıkçılardan biri:
-Evet, gece üç sıralarında ölüm gerçekleşmiş olabilir, epey zaman geçmiş üzerinden, dedi. Şüpheler iyice Kazuha’yı işaret ediyordu. Kazuha:
-Yıldızları takip etseydiniz anlardınız o saatlerde birinin öleceğini. Sizlere kolay gelsin, diyerek olay yerinden uzaklaştı.
Polisler, sağlıkçılar ve kalabalık Kazuha’nın ardından öylece baktı.
Pencereyi açtı, biraz oksijen teneffüs etti ve hafif üşüdü. Pencereyi kapatarak yatağına uzandı. Saat gecenin üç buçuğu olmuştu. Uykusu da gelmişti. Uyudu. Hiç rüya görmedi. Sabahın erken saatlerinde güneş yüzüne vurur vurmaz uyandı. Kazuha her gün olduğu gibi yine yorgun ve uykusuzdu. Kahvaltı yapmamayı da alışkanlık haline getirmişti. Ofisine gidince nasıl olsa bir kahve ve birkaç bisküvi ile açlığını yatıştırırdı. Kısa sürede hazırlandı ve yola çıktı.
Gece uzaktan seyrettiği sokak hareketlenmişti. Ağaçlar renklenmiş yollar insan kaynıyordu. Büyük parkı geçtikten sonra birkaç adım ilerdeydi ofisi. Ayrıca taksi, otobüs, metro parası vermemek için iş yerinin yakınında bir ev bulmuştu kendisine yakın zaman önce. Evini seviyordu.
Nihayet on dakika kadar içinden yürüyerek geçeceği parka girdi. Yorgundu ama parktan geçerken hep bir hayat enerjisine kapılıyordu. Adımları canlandı. Parkın tam ortasına geldiğinde büyük bir kalabalık, sağlık görevlileri ve ambulansı gördü. Tedirgin oldu bu kalabalıktan ve yaklaşarak durumu anlamaya çalıştı. Polisler ve vardı burada ve “olay yeri girilmez” bandı ile etrafı korumaya almışlardı. Bandı kaldırarak yaklaştı yine de. Ağaçlardan birinin altında bir genç yüzükoyun yatıyordu. Başucundaki sağlıkçılardan biri:
-Saatler önce ölmüş, dedi. “Ölmüş” kelimesi herkeste bir soğukluk hissi oluşturdu. Polislerden biri söze girdi:
-Kaç saat önce?
Bu sorular üst üste çoğalınca Kazuha gece yaşadığı olayı hatırladı ve ortaya atıldı:
Gece saat üç civarında öldü bu genç, benim haberim var durumdan.
Tüm bakışlar Kazuha’ya çevrildi. Alana girmesi bile yasak olan bu genç şaibe uyandırdı herkeste. Polisler yaklaştı ve sordular:
-Tanıyor musun? Neden öldü, biri mi öldürdü yoksa?
Kazuha doğal davranışlarına devam ederek:
-Gece üç gibi gökyüzüne bakıyordum ve bir yıldızın kaydığını gördüm. Demek ki bu garibanın yıldızıymış kayan, dedi. Herkes birbirinin yüzüne baktı. Sağlıkçılardan biri:
-Evet, gece üç sıralarında ölüm gerçekleşmiş olabilir, epey zaman geçmiş üzerinden, dedi. Şüpheler iyice Kazuha’yı işaret ediyordu. Kazuha:
-Yıldızları takip etseydiniz anlardınız o saatlerde birinin öleceğini. Sizlere kolay gelsin, diyerek olay yerinden uzaklaştı.
Polisler, sağlıkçılar ve kalabalık Kazuha’nın ardından öylece baktı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder