8 Şubat 2024 Perşembe

PARA ÜSTÜ

        Atıf Kaan Salar, Umut Bulut, Akın Eliş

    
1980’lı yılların başlarıydı. Mevsim sonbahardı ve yapraklar çoktan sararmış hava iyice serinlemeye başlamıştı. Göçmen kuşlar gideli epey olmuştu. Artık tüm doğa kış mevsimine hazırdı. Hasan’ı her sonbahar tatlı bir telaş alırdı çünkü okulların açılmasına sevinirdi ancak bu kez telaşın yanında endişe de vardı. Ortaokulu yaşadığı kasabada bitirmiş fakat burada lise olmadığı için şehirde bir okula kaydını yaptırmıştı. İlk kez yatılı okuyacaktı. İlk kez ailesinden uzak kalacaktı. Normalde yatılı okumaya hevesi vardı ama ayrılık zamanı yaklaştıkça içine kocaman bir öküz oturuyor, düşündükçe gözleri çiçekleniyordu. Çok duygusal olmuştu. Yaşadığı kasabada küçük bir istasyon vardı ve günde bir kez tren geçiyordu, çoğunlukla da durmadan geçiyordu çünkü kasabadan şehre gelip giden fazla kimse yoktu. Trene bile tek başına ilk kez binecek bir çocuk için gurbet ne kadar zorsa Hasan için de o kadar zordu.
    Nihayet gün geldi, bir gece öncesinden ailesi valizini hazırladı. Birkaç ay yetecek kadar çamaşır, biraz reçel ve pestil biraz da peynir vardı valizinde. Aslında yiyecek istemiyordu hiç ama annesinin ısrarını kıramamıştı. Sabah yolculuk ailesi istasyona kadar geldi ve Hasan’ın treni hareket edinceye kadar orada beklediler. Hasan, yerine oturduktan sonra dışarıya el sallıyor, işaret diliyle veda ediyordu. Tren çok kısa bir süre için durmuştu zaten, usul usul kasabadan uzaklaştı.
    Tren oldukça tenhaydı ve tıkırtıdan başka bir ses yoktu yolculuk boyunca. Hasan günler öncesinden başlayan üzüntüsünü biraz geride bırakmaya başlamıştı. Artık üzüntüden çok merak vardı. Trenin durduğu, yavaşladığı yerlere dikkatle bakıyor, inen binen insanların yüzlerine bakıyordu, belki tanıdık çıkar diye.
İki saatlik bir yolculuktan sonra tren önce yavaşladı ve sonra durdu. Trenin durmasıyla yolcuların çoğu aşağıya inmişlerdi ve dolaşıyorlardı. Tren demek ki uzun süre kalacak burada, diye düşünerek valizini almadan aşağıya indi. İstasyondan çok uzaklaşmadan dolaşmaya başladı. İstasyonun hemen yanındaki bakkal hayli renkli görünüyordu. Bir süre vitrinine baktı. Acıktığını hissetti. Bir şeyler atıştırmak istedi canı ve içeriye girerek bir paket kedi dili bisküvi istedi. Ceketinin en gizli cebine koyduğu cüzdanını çıkararak bisküvinin parasını uzattı ancak bakkal sahibi bozuk para vermesini istedi. Bozuk parası olmayan Hasan:
    -Bütün param bu. Şehre okumaya gidiyorum. Bozarsanız parayı memnun da olurum dedi. Bakkal sahibi tezgahın arkasına geçti, kasanın tüm gözlerini kurcaladı. Bir süre saydıktan sonra Hasan’ın parasının üstünü uzattı ve ekledi:
    -Küçük bir miktar para çıkmadı, onun yerine sana sakız veriyorum.
Hasan, istemeyerek de olsa kabul etti. Sakız sevmezdi zaten. Yine de parasını tekrar cebine yerleştirdi. Bisküvi ve sakızla trene döndü. Bisküviyi iştahla yedikten sonra yolculuğun sonu yaklaşmıştı. Sakız aklına geldi. Vakit belki daha hızlı geçer sakız çiğnerken, diye düşündü. Sakızı açtı ama içinden küçük bir kâğıt düştü yere. İlk kez böyle bir ambalaj görmüştü. Eğildi yerdeki kağıdı aldı üzerinde küçük bir şiir vardı:
    Üzülmeyi artık bırak
    Güzel günler geliyor bak
    Para, bolluk ve mutluluk
    Senin yoluna çıkacak
    Daha önceden bu tarz sakızları hiç görmeyen, bilmeyen Hasan’ın rengi değişmişti. Bu küçük şiirin kendisine özel olarak yazıldığını düşündü. Defalarca okudu yolculuk süresinde. Bu notu Hasan’a gönderen kişi Hasan’ın üzgün olduğunu biliyordu demek ki… Bir de yakında mutlu olacağını, para bulacağını söylüyordu sanki. Hasan, bildiği duaları okumaya başladı. Salavat getirip şiiri yeniden okuyordu. Bu şaşkınlıkla yolculuğu sona erdi. Şiiri cebine koydu ve valizini alarak trenden indi.
    Valizi çok ağır değildi zaten, okulun ve yurdun yolunu da biliyordu. Artık üzgünlüğü geçmiş gibiydi. Üstelik kendisine gönderildiğini düşündüğü nota göre güzel şeyler yaşayacaktı burada. Kafasından bunlar geçerken geriye döndü ve halen trenden inmeye çalışan bir yaşlı kadın gördü. Kadının birkaç tane valizi vardı. İnmekte zorlanıyordu. Hasan, döndü ve kadının valizlerine yardım etti. Bir süre kadınla sohbet de etti ve onun duasını aldı. Tam ayrılacakken kadın Hasan’a küçük bir kutu uzattı:
    -Madem öğrencisin, yatılı okuyacaksın bu da benim sana hediyem olsun, dedi. Hasan almayacak gibi oldu ama kadını da kırmak istemedi. Küçük kutuyu da cebine koyarak nihayet kalacağı yurda ulaştı.
    Eşyalarını yerleştirdi, arkadaşlarıyla tanıştı ve küçük bir alışveriş yapmak için yurttan ayrıldı. Yakındaki bir marketten yurtta gerekebilecek her şeyi aldı ancak aldıklarının ödemesini yapacağı sırada parasını koyduğu yerde bulamadı. Biraz daha ceplerini yoklayınca cebinin yırtık olduğunu anladı. Üzülmüş ve telaşlanmıştı. Cebinde yalnızca kadının verdiği kutu vardı. Market sahibine dönerek:
    -Aldığım her şeyi geri bırakmak zorundayım. Beş parasız kaldım, tüm harçlığımı düşürmüşüm.
    Market sahibi Hasan’a elindeki kutuda ne var peki, diye sordu. Hasan:
    -Ben de bilmiyorum, dedi ve kutuyu açtı. Kutuyu açar açmaz tüm üzüntüsü geçmişti ve artık ezberlediği o şiiri market sahibine söyledi:
    Üzülmeyi artık bırak
    Güzel günler geliyor bak
    Para, bolluk ve mutluluk
    Senin yoluna çıkacak
    Kutunun içinde Hasan’a bütün bir sene yetecek kadar para vardı. Alışverişi tamamladıktan sonra Hasan market sahibine:
    -Bozuk yoksa lütfen sakız verin, dedi.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder