19 Mart 2024 Salı

ÜÇ

Eymen Arda Aydemir

 Kadir Çağan Aydın 

Ahmet Kerem Şahin
    

 Buraya geleli henüz üç ay olmuştu fakat şimdiden alışmıştı buranın insanlarına, yaşamına. İlk defa yaşadığı şehirden uzaklaşmış, daha önceden hiç tanımadığı insanlarla yaşamaya başlamıştı. Bulunduğu yerden ayrılmanın, uzaklaşmanın zor olacağını, üzüntü vereceğini söylemişlerdi hep, oysa öyle olmamıştı. Yaşadığı yerden tam ayrılacakken biraz üzüntü duyar gibi olmuş fakat birkaç saat sonra içine bir huzur dolmuştu. Yol uzadıkça hafiflemişti ve sonunda buraya gelmişti.
Buraya ulaşmasının normalde daha uzun bir süre alması gerekiyordu fakat üç saatte ulaşmıştı buraya. İnanamamıştı bu kadar çabuk ulaştığına. Saatinin durmuş olacağını bile düşünmüştü. Bu şehri seveceğine olan inancı ta o zamanlar başlamıştı yani ulaştığı ilk gün. Peki, ama o kadar uzun yol nasıl üç saate inmişti? Bunu bir türlü anlayamamıştı. Eskiden olsa bunu saatlerce, günlerce düşünürdü fakat bu şehirde düşünmeye gerek yoktu böyle şeyleri.
    Üç çocuklu bir ailenin en büyük çocuğuydu. Evin bütün işleri onun üzerindeydi buraya gelmeden önce. Marketten ekmek almak bile onun işiydi. Faturaları ödemek onun işiydi. Annesine yardımcı olmak için çamaşır serdiği, ütü yaptığı da oluyordu. Ramazan aylarında iftar sofrasını hazırlamak onun işiydi.  Etli pide yaptırmak, kasaptan köfte almak, pazara gitmek, bahçedeki çiçekleri sulamak, kediye mama vermek, kışın kapının önündeki karları küremek, yazın ördeklerin yüzmesi için minik havuzu doldurmak onun işiydi. Kardeşlerinin yüzmesi için büyük havuzu doldurmak da onun göreviydi. Düşündükçe ne çok görevinin olduğu aklına geliyordu. Sadece bunlar değildi ki işi gücü: Dünyayı uzaylıların saldırılarına karşı kollayıp gözetmek, tarihin karanlıklarından günümüze gelmeye çalışan kahramanları yerinde tutmak ve daha da neler neler…
    Üç Mart’ta doğmuştu ve şimdiye kadar yalnızca üç kez doğum günün kutlamıştı. Belki bu şehirde doğum gününü de kutlayacak dostları, arkadaşları olurdu. Hatta kendisi hatırlatmaz doğum gününü, ona sürpriz hazırlarlardı. Hediye bile alırlardı belki. Hiç hediye almamıştı. Düşündü bunu da… Tam üzülecekti ki zaten kimseye hediye vermediğini de hatırladı. Öyleyse üzülmeyi gerektirecek bir durum değildi bu. Bunları düşünürken gözü saate takıldı. Saat gecenin üçüydü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder