Yusuf Çağrı Ekici, Emir Aras İmirhan, Hazal Göksu
Sırtında kocaman çuvalla dolaşan uzun boylu genç, bir anda herkesin ilgi odağı olmuştu. Çok sert bakışları vardı gencin. Üzerinde yıpranmış bir kot pantolon ve kırmızı lekelerle kaplı bir mavi bir tişört vardı. Ayakkabıları olabildiğince kirliydi ve zaten ayağında emanet gibi duruyordu. Genç, sırtında kocaman çuvalla bazen ara sokaklara giriyor fakat sonra yeniden tedirgin ve hızlı adımlarla ilerliyordu. Terliydi ve nefes nefese koşuyordu sağa sola. Kendisiyle göz göze gelenler ürkerek bakışlarını çeviriyorlardı çünkü bakışları tehditkardı.
Okuldan evlerine dönen bir grup öğrenci, yolda şakalaşırken karşılarına düşen bu genci görür görmez içlerinde anlamsız bir korku oluştu. Tişörtünün üzerindeki lekeler kırmızıydı ve şüpheli bir tavrı vardı. Öğrencilerden biri diğerlerine:
-Sizce bu çuvalın içinde ne olabilir, diye sordu fısıltıyla.
Diğerleri, akıllarına gelen şeyi söylemeye ürktüler. Sadece biri:
-Çuvalda ne var bilmiyorum ama tişörtünde kan lekeleri var bu adamın, dedi yine fısıltıyla.
O anda öğrenciler oldukları yerde kaldılar ve birilerine haber verme ihtiyacı hissettiler. Hemen ilerde, otobüs durağında bekleyen birini gözlerine kestirerek yanına gittiler:
-Beyefendi, şu sırtında çuvalla gezen genç… Çok korkunç değil mi? O çuvalda ne taşıyor olabilir? Üstelik elbisesi de kan içinde, dedi.
Adam da fısıltıyla:
-Sabah beri ben de onu takip ediyorum, bir şeyler yapmalıyız, gerçekten çok kötü şeyler geliyor aklıma, dedi.
Gençler ve durakta bekleyen adamın konuşmalarını duyan yaşlı bir teyze hemen söze dahil oldu:
-Bence bu bir katil. Derhal polise haber vermeliyiz. Şunun suratına bakınsana Allah aşkına. Hiç meymenet yok.
Duraktaki küçük kalabalığı ve konuşmaları gören herkes birer ikişer oraya yanaştı. Bu sırada sırtında çuval taşıyan genç de çuvalı yere bırakmış, kalabalığa doğru sert sert bakıyordu.
Kalabalıktan biri:
-Kaçabilir, bir şeyler yapmamız gerek, diye devam etti. Herkesin gözü genç adamda ve yanında duran çuvaldaydı.
Herkesin düşüncesi aynı yöndeydi. Kimse aklına gelen şeyi tam olarak söylemiyor ancak bu genci azılı bir suçlu, hatta katil olarak düşünüyordu. Küçük tartışmalardan sonra nihayet kalabalığın en yaşlılarından biri:
-Siz de beni takip edin. Ben bu genci yakalayacağım, bana yardım edin yeter, dedi.
Kalabalık bir anda cesaretlenmişti. Öğrenciler, çantalarını durağa bırakarak yaşlı adamın peşine düştü. Yaşlı adam bastonunu bir kılıç gibi ileri doğru tutuyordu. Kalabalığın kendi üzerine doğru geldiğini gören genç önce telaşlandı. Çuvalı yeniden eline almıştı ki omzuna inen baston darbesi ile şaşkına döndü. Birdenbire yüzündeki o sert ifade yerini tebessüme bıraktı:
-Dede, iyi misin? Ne yapıyorsun, dedi.
Yaşlı adam:
-Nerden senin deden oluyorum hadsiz, diyerek bastonla bir kez daha vurdu.
Ondan cesaret alan teyzelerden biri gencin kafasına çantasını indirmeye başladı. Bağrışmalar, çağrışmalar, olay yerine güvenlik ekiplerinin gelmesi ile sona erdi. Memurlar, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Kalabalık ısrarla çuvalı işaret ediyor, gencin azılı bir katil olduğu yönünde imada bulunuyorlardı. Kendisine ilk kez söz hakkı verilen genç:
-Bir çuval pizzayı mahvettiniz. Beni işimden ettiniz. Üstelik bir de dayak attınız. Ben size ne yaptım ki, diyerek duygusallaştı.
Kalabalıktan biri:
-Yalan söylemeden önce tişörtündeki kan lekelerini açıkla, dedi.
Genç şaşkın şaşkın tişörtüne bakarak:
-Üzerimi değiştirmeye vakit bulamadım, siparişler acildi. Bunlar da ketçap lekesi, dedi.
Kalabalık sessizleşmişti. Öğrenciler durağa doğru yöneldi. Çantalarını alarak yola devam ettiler. Güvenlik görevlileri genci teselli etmeye çalışıyordu. Bastonlu ihtiyar ortadan kaybolmuştu. Şehir, yeniden eski haline dönmüştü. Üzerinde yıpranmış bir kot pantolon ve kırmızı lekelerle kaplı bir mavi bir tişörtle hüzünlü bir genç kocaman bir çuvalın yanında üzgün üzgün oturuyor, boşluğa bakıyordu.
Okuldan evlerine dönen bir grup öğrenci, yolda şakalaşırken karşılarına düşen bu genci görür görmez içlerinde anlamsız bir korku oluştu. Tişörtünün üzerindeki lekeler kırmızıydı ve şüpheli bir tavrı vardı. Öğrencilerden biri diğerlerine:
-Sizce bu çuvalın içinde ne olabilir, diye sordu fısıltıyla.
Diğerleri, akıllarına gelen şeyi söylemeye ürktüler. Sadece biri:
-Çuvalda ne var bilmiyorum ama tişörtünde kan lekeleri var bu adamın, dedi yine fısıltıyla.
O anda öğrenciler oldukları yerde kaldılar ve birilerine haber verme ihtiyacı hissettiler. Hemen ilerde, otobüs durağında bekleyen birini gözlerine kestirerek yanına gittiler:
-Beyefendi, şu sırtında çuvalla gezen genç… Çok korkunç değil mi? O çuvalda ne taşıyor olabilir? Üstelik elbisesi de kan içinde, dedi.
Adam da fısıltıyla:
-Sabah beri ben de onu takip ediyorum, bir şeyler yapmalıyız, gerçekten çok kötü şeyler geliyor aklıma, dedi.
Gençler ve durakta bekleyen adamın konuşmalarını duyan yaşlı bir teyze hemen söze dahil oldu:
-Bence bu bir katil. Derhal polise haber vermeliyiz. Şunun suratına bakınsana Allah aşkına. Hiç meymenet yok.
Duraktaki küçük kalabalığı ve konuşmaları gören herkes birer ikişer oraya yanaştı. Bu sırada sırtında çuval taşıyan genç de çuvalı yere bırakmış, kalabalığa doğru sert sert bakıyordu.
Kalabalıktan biri:
-Kaçabilir, bir şeyler yapmamız gerek, diye devam etti. Herkesin gözü genç adamda ve yanında duran çuvaldaydı.
Herkesin düşüncesi aynı yöndeydi. Kimse aklına gelen şeyi tam olarak söylemiyor ancak bu genci azılı bir suçlu, hatta katil olarak düşünüyordu. Küçük tartışmalardan sonra nihayet kalabalığın en yaşlılarından biri:
-Siz de beni takip edin. Ben bu genci yakalayacağım, bana yardım edin yeter, dedi.
Kalabalık bir anda cesaretlenmişti. Öğrenciler, çantalarını durağa bırakarak yaşlı adamın peşine düştü. Yaşlı adam bastonunu bir kılıç gibi ileri doğru tutuyordu. Kalabalığın kendi üzerine doğru geldiğini gören genç önce telaşlandı. Çuvalı yeniden eline almıştı ki omzuna inen baston darbesi ile şaşkına döndü. Birdenbire yüzündeki o sert ifade yerini tebessüme bıraktı:
-Dede, iyi misin? Ne yapıyorsun, dedi.
Yaşlı adam:
-Nerden senin deden oluyorum hadsiz, diyerek bastonla bir kez daha vurdu.
Ondan cesaret alan teyzelerden biri gencin kafasına çantasını indirmeye başladı. Bağrışmalar, çağrışmalar, olay yerine güvenlik ekiplerinin gelmesi ile sona erdi. Memurlar, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Kalabalık ısrarla çuvalı işaret ediyor, gencin azılı bir katil olduğu yönünde imada bulunuyorlardı. Kendisine ilk kez söz hakkı verilen genç:
-Bir çuval pizzayı mahvettiniz. Beni işimden ettiniz. Üstelik bir de dayak attınız. Ben size ne yaptım ki, diyerek duygusallaştı.
Kalabalıktan biri:
-Yalan söylemeden önce tişörtündeki kan lekelerini açıkla, dedi.
Genç şaşkın şaşkın tişörtüne bakarak:
-Üzerimi değiştirmeye vakit bulamadım, siparişler acildi. Bunlar da ketçap lekesi, dedi.
Kalabalık sessizleşmişti. Öğrenciler durağa doğru yöneldi. Çantalarını alarak yola devam ettiler. Güvenlik görevlileri genci teselli etmeye çalışıyordu. Bastonlu ihtiyar ortadan kaybolmuştu. Şehir, yeniden eski haline dönmüştü. Üzerinde yıpranmış bir kot pantolon ve kırmızı lekelerle kaplı bir mavi bir tişörtle hüzünlü bir genç kocaman bir çuvalın yanında üzgün üzgün oturuyor, boşluğa bakıyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder