ömer kerem aydemir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ömer kerem aydemir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Mayıs 2024 Cumartesi

EN SEVDİĞİM


Ömer Kerem AYDEMİR
Nasıl başlasam bilemiyorum
Seni düşünmeye başlayınca
Kelimelerim kaçıyor sağa sola

Sensiz ne önemi var dünyanın
Sensin benim için durmadan çabalayan
En güzel yemekleri soframa koyan
Beni okula hazırlayan
Sınavlara çalıştıran
Her okul dönüşü beni karşılayan

Annemsin
En sevdiğimsin

27 Nisan 2024 Cumartesi

TAKKE



Reyyan Sibel Teke, Ömer Ali Çamcı, Ömer Asaf Koç, Mustafa Aktaş, Ömer Kerem Aydemir

1. Bölüm

Bayramları seviyordu çünkü bayram demek, şeker ve harçlık demekti. Ayrıca bayramda yemek çeşitleri artıyordu. Sarmalar, ayran çorbaları, hoşaflar, baklavalar, yufkalar, börekler… Yılın diğer günlerinde olmadığı kadar dolap doluyor, yemek masası hiç boş kalmıyordu. 

Yine bir bayram gelmişti. Bayramda sevilmeyen şeyler de vardı mutlaka. Erken kalkmak yorucuydu. Hele de kalabalığı sevmeyenler için bayram biraz sıkıntılıydı. Ne olursa olsun, kaçış yoktu ve bunlar da yaşanacaktı. Sabah erkenden uyandı, bayram elbiselerini giydi. Namaz takkesini aradı bir süre. Namaz takkesi kaybolmuştu. En son Kurban Bayramı’nda namaza giderken takmıştı başına. Bir süre aradıktan sonra annesine seslendi:

-Anne, namaz takkemi bulamıyorum. 

Annesi:

-Yatağının altına bak, dedi. 

Yatak, kocamandı ama gücü yetiyordu kaldırmaya. Yatağın altında nihayet namaz takkesini buldu. Gözüne farklı görünmüştü takke. Bıraktığı gibi değildi sanki. Hemen başına takarak namaza gitmesi gerekiyordu ancak o da ne? Takke, kafasına küçük geliyordu. Nasıl küçülmüştü ki aylar içinde bu takke? Takkeyi başından çıkardı, içine baktı. Ne olduysa o anda oldu. Takkenin içinde bir miktar kâğıt para vardı. Parayı cebine koydu. Takke, hâlen biraz küçük geliyordu başına fakat namaza gitmesi gerekiyordu. Namaza gitti, namaz sonrası bazılarıyla bayramlaştı. Kimileri harçlık verdi kimileri şeker.  Tam eve dönüş yoluna geçmişti ki takkesi yeniden başını sıkmaya başladı. Namaz da bittiğine göre artık takkeyi çıkarabilirdi. Takkeyi çıkardığı anda yerde kâğıt paralar saçıldı. Babası, olanlardan haberdar değildi. Şaşırdı, yerdeki paraları aldı ve bir kısmını caminin hemen önündeki yardım sandığına bıraktı. Oysa sabah çıkarken takkenin içindeki paraları almıştı. Biraz şaşkındı bu işten dolayı fakat belki de sabah hepsini almamışımdır takkenin içindeki paranın, diye düşündü. Eve döndüklerinde cebindeki takkeyi yeniden çıkardı ve başına taktı. Eskisi kadar sıkmıyordu bu kez. Kahvaltı yapmadan namaza gitmişlerdi. Kahvaltı yapmak için dedesine gitmeleri gerekiyordu. Yola çıktılar. Dedesine ulaştığında takke yeniden başını sıkmaya başladı ve takkeyi çıkardığında yine içinden para dökülmeye başladı. Bunu gören dedesi:

-Ooo, maşallah torunuma. Şimdiden bayram harçlıkları birikmiş. Dur, biraz da ben sana harçlık vereyim, dedi. 

Elini cebine attı ve bir miktar para da dedesi uzattı kendine. Artık ceplerinde yer kalmamıştı. Bütün cepleri parayla doluydu. Takkesini yeniden cebine koydu. Kahvaltı yaptılar, bayramlaştılar ve misafirler gelmeye başladı. Arada bir takkesini başına takıyor, takke sıkınca çıkarıyor ve paralar yerlere saçılıyordu. Durumu fark eden annesi:

-Paralarını neden cebine koymuyorsun? Takkenin içinde para saklanır mı evladım, dedi. 

Bu durumu annesine anlatamazdı. Annesi, çocuğum hayal görüyor, diye düşünürdü. Bir şey demedi annesine. Takkeyi ve paraları yeniden cebine koydu. Bir çözüm bulmalıydı bu işe. Sessizce kimsenin olmadığı bir odaya geçti. Paralarını çıkardı, saydı… Bir çocuğun yanında bulunmaması gereken çokluktaydı para. Deste yaptı ve çoraplarının kenarlarına yerleştirdi tüm parasını. Nasıl olsa sürekli takkeden para çıkıyordu. Takkesini yeniden başına taktı. Yeni misafirler gelmişti eve. Onlarla bayramlaştı. Onların büyükleri de harçlık verdi ama almak istemedi. Verilen harçlıkların takkeden çıkan paraya göre lafı olmazdı. Yine de büyükleri kırmamak için parayı aldı. 

Yaklaşık bir saat sonra başında bir rahatsızlık hisseti. Takke, dar gelmiyordu ama başına batan bir şeyler vardı içinde sanki. Takkeyi çıkardı ve elini başına götürdü. Eline gelen şeyi alarak baktı. Hayretten donakaldı. Elinde kocaman bir altın vardı bu kez. Gözlerini sildi, kapadı ve açtı. Evet, bu bir altındı. En azından kâğıt paralar kadar çok yer tutmaz, dedi içinden. 

Akşama kadar takkesini taktı ve çıkardı. Artık cepleri de altınla dolmuştu. Çoraplarının içinde zaten kâğıt paralar vardı. 

Akşam eve döndüklerinde kafasında sorular birikmişti. Bu takkeyi nereden almıştı ailesi? Daha önce kullanan var mıydı? Bu iş nereye kadar gidecekti? Ceplerini ve çoraplarının içini, çekmecesine boşalttıktan sonra babasının yanına gitti. Bir elinde takkesi vardı. Babasına:

-Bu takkeyi nereden aldınız bana, diye sordu. 

Babası, bu sorudan bir şey anlamadı. Yine de takkenin nereden geldiğini anlattı:

-Sen daha yeni dünyaya gelmiştin ve bir bayram vaktiydi. Dedene giderken yolda yaşlı bir amca bizi durdurdu. Seni biraz sevdi ve cebinden bu takkeyi çıkararak sana hediye etmek istediğini söyledi. Geçen bayrama kadar unutmuştuk takkenin yerini ancak geçen bayram bulduk ve sana verdik, dedi. 

-Peki, bu yaşlı amcayı daha sonra gördünüz mü? Tanıyor musunuz bir yerlerden, diye sordu. 

Babası:

-Tuhaf bir amcaydı, buralardan biri değildi. Zaten daha sonra da hiç görmedik, dedi. 

Kafasındaki sorular daha da çoğalmıştı. Takkeyi cebine koydu. Ailesine bunca para ve altını nasıl açıklayacaktı? Acaba inanırlar mıydı ona her şeyi anlatsa? Sustu. Odasının yolunu tuttu. Yorulmuştu. Uykusu gelmişti. 

2. Bölüm

Sabah kimseler uyanmadan önce o uyanmıştı. Takkesini yastığının altına koymuştu uyurken. Rüyasında bu takkeyi veren dedeyi görmüştü. Dede; rüyasında ona telaşlanmamasını, bu takkenin sıradan bir takke olmadığını, yaşadıklarını başkalarına anlatmaması gerektiğini söylemişti. Şayet başka insanlara bunları anlatırsa paraların kâğıda, altınların da gazoz kapağına dönüşeceğini söylemişti. Oysa o, bu sabah her şeyi annesine ve babasına anlatmayı düşünüyordu. İyice canı sıkılmıştı. Yüzünü yıkadı. Elbiselerini giydi ve mutfağa geçti. Evdekiler de uyanmışlardı. Takkesini yine başına taktı.

Annesi:

-Sen bu takkeyi çok sevdin galiba. Bugün takmasan da olurdu. İstersen yıkayalım, sonraki bayramda temiz kullanırsın, dedi. 

-Hayır, bu takke yıkanamaz anne, dedi. Bayram boyunca takacağım, belki bayramdan sonra bile kullanırım bunu, dedi. 

Annesi de babası da bu duruma anlam veremediler. Hızlıca kahvaltı yaptıktan sonra yine başında batan bir cisim hissetti. Odasına gidip takkeyi çıkardı ve kafasına elini götürdü. Bu kez eline gelen şey bir yakuttu. Nereye kadar gidecekti bu işin sonu? Bu kadar parayı, altını ne yapacaktı? Hadi onları harcadı diyelim, yakutu nasıl bozduracaktı? Artık takkeyi başına takmak istemiyordu. Takkeyi başında tuttuğu sürece hep bir şeyler çıkıyordu altından. Takkeyi cebine koydu. Yakutu, çekmecesine yerleştirdi ve içeriye döndü. Ailesinin yanına geldiğinde annesi:

-Artık takkeyi çıkarmışsın başından. Hani bunu hep takacaktın? Onu çamaşırların içine bırak da yıkayayım.

-Hayır, anne. O takkeyi bir daha hiç yıkamanı istemiyorum. Diğer bayramda da kullanacağım. Arada sırada başımda görürsen şaşırma.

Bu sözleri duyan annesi bir şeylerden şüphelendi ama boş verdi. Çocuk daha, diye düşündü. 

Akşama kadar normal hayatına devam etti fakat son yakuttan sonra biraz endişelenmeye başlamıştı. Akşam odasına girdiğinde önce servetini kontrol etti. Gerçek miydi bu yoksa sadece kendinin gördüğü bir hayal mi? Paralar, altınlar ve yakut yerindeydi. Takkesini yeniden başına taktı. Bir süre ödevlerine baktı. Bu kez takkenin içinde bir şey yoktu. Sevinmişti. Demek ki bu oyun bitiyordu. Takkesini başından çıkarmadan yatağına uzandı ve uyudu. Birkaç saat geçmişti ki başına değen bir sertlikle uyandı. Elini doğrudan takkeye attı, takkesini çıkardı. Gördüğüne inanamıyordu. Kocaman bir zümrüt… Yine başa dönmüştü işte. Zümrüdü de çekmecesine koydu. Nereye kadar devam edecekti bu iş? Uyumak istiyordu. Takkeyi görmek istemiyordu. Yatağının altına koydu. Artık gücü kalmamıştı. Bu olayı daha fazla ailesinden gizlemek de istemiyordu fakat gördüğü rüyada kimseye bu yaşadıklarını anlatmamasını söylemişti yaşlı dede. 

Uyumak istiyordu ama uyku tutmuyordu. Kendinde bir azap hissediyordu. Ailesinden gizli bir şeyler yaşıyor ve kimseye anlatamıyordu yaşadıklarını. Takkesini son kez başına taktı. Bu kez ne çıkacağını merak ediyordu. Sadece meraktan yapıyordu bunu. Yine uykuya dalmıştı ki uyandı. Takkesinin içine baktığında yine büyük bir şaşkınlık yaşadı. Gözlerine inanamıyordu. Gözlerini sildi yeniden baktı. Kocaman bir elmas vardı takkenin içinde. Bundan daha değerli bir şey nasıl olsa çıkmaz daha, diye düşündü. Vakit sabaha yaklaşmıştı. Odası aydınlanmıştı. Çekmecesinden bir makas aldı ve takkeyi makasla küçük parçalara ayırdı. 

Sabah, annesi onu çağırmaya geldiğinde makasla kesilmiş takkeyi görünce hayli korktu. Çocuğunu uyandırdı ve bunu neden yaptığını sordu. Gece boyu zaten uyumayan çocuk uykulu gözlerle annesine olup biteni anlattı. Annesi:

-Sen kötü bir rüya görmüşsün anlaşılan. Olur mu hiç böyle? Bir daha uyumadan önce saçma sapan filmler izleme, garip kitaplar okuma, dedi. 

Ne söylese annesi inanmıyordu. En sonunda annesi dayanamayarak:

-Göster bakalım öyleyse şu servetini beyefendi, dedi.

-Peki, anneciğim, diyerek çekmecesinin yanına gitti. 

Çekmeceyi usul usul açtı ve annesini çağırdı yanına:

-İşte burada, dedi. 

Annesi gözlerine inanamıyordu. Çekmece neredeyse tamamen doluydu. Gün boyu ne yapacaklarını düşündü annesi. Akşam, durumu babasına da söyleyecek ve bir çözüm bulacaklardı servete dair. 

Paralarda sorun yoktu fakat altınlar ve diğer değerli taşları nasıl harcayacaklarını düşünüyordu annesi. Evde bunları tutmak tehlikeli düşüncesiyle paraları bankaya götürmeye karar verdi. Paraları bankaya götürüp çocuğunun adına bir hesap açtırarak yatırdı. 

Artık çocuğun hesabında iyi miktarda bir para vardı fakat değerli taşlar ne olacaktı? Bunu eşiyle konuşup halletmesi gerekiyordu. 

Akşam olduğunda çocuğun babası eve dönmüştü. Annesiyle birlikte durumu hızlıca anlattılar. Baba:

-Parayı bankaya yatırmakla iyi yapmışsınız, şimdi de şu değerli taşlara bakalım, bu işten bir şey anlamadım ama, dedi. 

Çekmecenin yanına vardılar. 

Çekmeceyi açtıklarında karşılarında yalnızca renkli taşlar ve gazoz kapakları vardı. Anne, şaşırmıştı. Çocuk gözlerine inanamıyordu ki o rüya aklına geldi. Şöyle demişti ihtiyar, ona rüyasında:

-Şayet başka insanlara bunları anlatırsan paralar kâğıda, altınlar da gazoz kapağına dönüşür. 

Olayları ve rüyayı başından sonuna kadar tekrar anlattı çocuk. Ertesi gün anne ve baba yeniden bankaya gitti. Çocuğun hesabındaki para yerindeydi. 


23 Aralık 2023 Cumartesi

İNSANLAR

Ömer Kerem Aydemir

İnsanları anlamak çok zor
Aynı şeyleri düşünür
Hepsi aynı şeyleri yapar
Çocuklar onlardan biraz daha akıllı
En azından farklılar
Farklı oyunları var

İnsanları anlamak gerekiyor mu
Büyüyünce onlarla yaşamak için
Şimdiden düşünüyorum bunu
Anlamalı mıyım bilmiyorum niçin






DOĞA SEVGİSİ


Ömer Kerem Aydemir

Yeşil en sevdiğim renktir
Çünkü doğanın dilidir
Sarıyı da severim aslında
Çünkü o da doğanın rengidir


Kuşlar, ağaçlar, kediler, köpekler
Hepsi doğadan bir parça 
Dağlar, bayırlar nehirler
Hepsi bir süs doğaya


Her şey aslında yerli yerinde
Doğanın düzeni içinde
Yalnızca insanlar bozuyor bunu
Çünkü doğa yok kalplerinde


16 Aralık 2023 Cumartesi

DEDEM

 Ömer Kerem Aydemir

Hastalığın yüzünden
Erken gittin dünyadan
Oynardım seninle ben
Gitmeseydin çok erken

Dede sevgili dedem
Seni ben çok özledim
Keşke özlemim gitse
Mutlu ol uzaklarda

30 Eylül 2023 Cumartesi

SAAT

 
Ömer Kerem Aydemir
Kolumda bir saatim var
Bana zamanı söyler
Bir saat de evin duvarında
O da aynı şeyi söyler
 
Okula gidiyorum, karşımda bir saat
Televizyonu açıyorum kenarda bir saat
Hepsine birden aynı rakamları
Kim öğretiyor