Aydın Çınar, Semih Karataş
Yağmur yüklü gri bulutlar iyice şehre yaklaşmıştı ama bir gün önceden kararlaştırdıkları maç için okuldan çıkmış Semihlerin mahalleye doğru ilerliyordu. Kafasında binbir düşünce vardı. Okul son günlerde çok tatsız bir hâl almıştı. Arkadaşları tarafından dışlandığını hissediyordu. Hiç kimse geçen sene okuldan ayrıldığı gibi değildi. Yaz boyu gezmişler, yeni arkadaşlar bulmuşlar üstelik büyümüşlerdi. Neyse ki semih vardı. Aydın bir yandan yürüyor bir yandan bunları düşünüyordu. Birdenbire burnuna düşen yağmur damlası ile irkildi yağmur, geliyorum, diyordu. Başını kaldırdı ve uzaklara baktı, uzaklarda bir gökkuşağı oluşmuştu bile. Hafif bir rüzgar esiyordu ama soğuk değildi. Bu sırada tek katlı ahşap eski püskü evlerden birinin duvarının dibinde titreyerek miyavlayan yavru bir kedi dikkatini çekti. Kediye yaklaştı. Kedi Aydın’ı görünce korkuya kapılarak kaçmak istedi ancak bedenine gücü yetmiyordu. Cılız sesiyle miyavlamaya devam ediyordu. İşin kötü yanı Aydın kedilerden hoşlanmaz, kedisi olan arkadaşlarından bile uzak dururdu. Kediyi o halde bırakmak da istemiyordu. Kedinin yaralı olup olmadığını anlamak için ona yaklaştı. Sol ön patisi ağır bir şekilde yaralanmıştı kedinin. Sokaktan geçen birilerinden yardım istemeyi düşündü ancak kimsecikler yoktu ortalıkta. Kedi miyavlıyor, Aydın düşünüyor, yağmur yaklaşıyor, Semih ve arkadaşları Aydın’ı beklemeye devam ediyordu. Aydın hipnotize olmuş gibi kediyi izlerken birden yanında kocaman bir başka kedi belirdi. Yaralı kedinin annesiydi bu. Aydın’ın zarar vermeyeceğini anlayınca onun ayaklarına sürünmeye ve o da miyavlamaya başlamıştı. Aydın irkildi. İlk kez bir kedi kendisine dokunuyordu. Vücudu buza kesmişti.
Semih ve arkadaşları
Aydın’ı merak ettiler ve Semih onun geleceği yolu bildiği için arkadaşına doğru
yola çıktı. Bu esnada yağmur başlamıştı. Aydın, saçak altına durmak istiyor
ancak anne kediden dolayı hareket edemiyordu. Yağmur kendisini ıslatmaya
başlamış zaten maç için hayli ince giyinmişti. Üşümeye de başlamıştı. O sırada
Semih uzaktan Aydın’ı gördü ve ona doğru koşmaya, seslenmeye başladı. Aydın,
suskundu. Anne kedi kaçmıştı ama yavru kedi halen oradaydı. Semih, gelince
durumu anladı ve Aydın’ı sarstı:
-Aydın, sana ne oldu? Boş
gözlerle bakan Aydın kekeleyerek:
-Bi.. bii.. bilmiyorum.
Kısa süre sonra
Aydın kendisini toparladı ve yağmurdan kaçınmak için duvarın dibine sığındı. Semih
yerde kıvranan kediyi görünce durumu daha iyi anladı. Kedinin sol ön bacağının
kırık olduğunu eliyle yoklayarak fark etti. Yağmur azalmıştı.
Beklemekten usanan
diğer arkadaşları evlerine dağılmıştı ama semih ve aydın’ı da merak
ediyorlardı.
Semih, Aydın’a maçı hatırlatmaya
çalıştı, Aydın:
-Aaa… Ben maçı da unuttum, sizleri de…
dedi. Kediyi burda bırakamayız, diye ilave etti.
O sırada ahşap evin
kapısı korkunç bir gıcırtıyla açıldı. Semih ve Aydın o yöne baktılar. Kapının
hemen ardında kalın kaşlı, kirli sakallı, beyaz önlüklü, saçları dağınık, burnu
patates büyüklüğünde, iri kulaklı yaşlı bir adam belirdi. Semih ve Aydın’a ters
ters baktıktan sonra yavru kediyi alarak hiçbir şey söylemeden kapıyı kapattı
ve içeri girdi. Kedi, yalvarır gibi miyavlayarak Aydın ve Semih’e son kez
baktığında kapı kapanmıştı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder