zehra fırat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
zehra fırat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Şubat 2024 Cumartesi

KAR

 Zehra Fırat

Pamuk gibi rengi
Kışın temsilcisi
Soğuktur kendisi
Tanelidir hepsi

Üç tane küre yaparız
Üst üste koyarız
Atkı bere zeytin havuç
Oldu size bir adam
Hem de kardan adam
 

 

TENEFFÜS

 Zehra Fırat


Kırk dakikadan sonra
On beş dakika mola
Yani dersten sonra
Teneffüste mola

İhtiyaçlarımızı karşılarız
Sonra da oyun oynarız
Teneffüsü severiz
Teneffüste coşarız

6 Ocak 2024 Cumartesi

AYNA

 
Zehra Fırat



Aynaya bakarım
Nesnelerin ikizi varmış
Bir bakarım benim de ikizim varmış

Hareket ederim
Taklit eder ikizim

Herkes aynaya baksın
Görsün kendi ikizini
Benim gibi

3 Ocak 2024 Çarşamba

BAYRAĞIM

 Zehra Fırat
Al bayrağım göklerde
Asilce dalgalanıyor
Sanki bulutların üstünde
Vatanıma mutluluk saçıyor


Senin için her çileye değer
Yeter ki sen hep kal orada
Bayrağım, ay yıldızım, onurum
Seni sonsuza kadar korurum

23 Aralık 2023 Cumartesi

MANİ ÇALIŞMALARI

 Muhammet Aziz Toptaş
Hep bize gelir komşu
Adımı bilmez der: şu
Bir gün öğrenir elbet
Yapar getirir turşu

Merve Sena Öztürk
Tarih dersi bir başka
Tarihte geldim aşka
Her gün sekiz on saat
Tarih işlesek keşke

Çerçi gibi gezerim
İpe tespih dizerim
Şu cihanda koşmaktan
Hep ağrıyor dizlerim

Sude Gökçe Çelen
Yolda gördüm aç köpek
Köpekler korkunçtur pek
Bana gelmesin diye
Önüne atarım kek

Zehra Fırat
Her gün okul hep okul
Buna dayanır mı kul
Okul masraflarından
Ne para var ne de pul

Ecrin Kılıç
Uykum gelir hoş gelir
Kanatlı bir kuş gelir
On beş saat uyusam
Yine bana boş gelir

Tayfun Tabuk
Napolyon ah Napolyon
Seni tanıdım en son
Okudum hayatını
Yedi gün belki de on

Emir Asaf Konaç
Kitaplar sıra sıra
Kapaklar kara kara
Okunmak için varlar
Dizmeyin duvarlara

16 Aralık 2023 Cumartesi

KELEBEK

 
Zehra Fırat

Tırtıl olarak doğar
Yer de yer yer de yer
Zamanı gelince
Koza yapar kendine
Koza da değişir
Rengârenk bir kelebek olur
Uçar da uçar uçar da uçar
O güzel kanatları
Süsler gökyüzünü

2 Aralık 2023 Cumartesi

YAPRAKLARINI DÖKMEK İSTEMEYEN AĞAÇ

Zehra Fırat

Bir zamanlar küçük bir kasabada yaşayan bir bahçıvanın üç meyve ağacı varmış. Bu üç ağaç kardeşmiş. Ağaçların en küçükleri hiçbir sonbaharda yapraklarını dökmezmiş. Bahçıvan, küçük ağaç da yapraklarını döksün diye ona her ağaçtan daha iyi bakarmış. Ama ne yaptıysa nafile… Küçük ağaç yapraklarını dökmezmiş. Aradan zaman geçmiş. Diğer iki kardeş büyümüş, yeni dalları ve budakları oluşmuş. Küçük ağaç yapraklarını dökmediği için büyüyememiş. Bahçıvan bunun üzerine bir nasihat vermiş ağaca:
-Küçük ağacım, bak beni dinle. Hiçbir sonbaharda yapraklarını dökmezsen hep böyle minik kalacaksın ve sonunda kuruyup öleceksin, demiş. 
Küçük ağaç:
-Hayır, ne olursa olsun ben bu yeşil yapraklarımı dökmeyeceğim, demiş. 
Bahçıvan: 
-Zaten hiç meyve de vermiyorsun. Küçük ağaç cevap vermemiş. Bahçıvan gitmiş. Küçük ağaç usul usul kurumaya başlamış. Artık ölüm döşeğindeymiş. Son sözleri şunlar olmuş:
-Özür dilerim bahçıvan, özür dilerim ağabeylerim… Özür dilerim yapraklarım. 
Bunları dedikten sonra bir kez daha şansını denemiş ve demiş ki:
-Uçup gidin yapraklarım, uzak diyarlara gidin. Bütün yaprakları ağaca elveda diyerek uçuşmuş. Ağaç bunu ölüm zannediyormuş, öldüğünü düşünüyormuş ama aslında kış uykusuna dalma zamanıymış. 
Baharda uyandığında yeniden yapraklarının yeşerdiğini ve kendisinin de büyüdüğünü fark edince mutlu olmuş. Küçük ağaç sevincini yeni yapraklarıyla sohbet ederek onlarla paylaşmış. 

11 Kasım 2023 Cumartesi

KALBİMİN BAŞKENTİ

Zehra Fırat

Başka şehirler de gördüm
Denizi, dağları, ormanları olan
Başka şehirler de gördüm
İçinde kocaman binalar olan
 
Ama senden başkasını sevemedim nedense
Denizin yok ama bir ırmağın var
Ormanın yok ama dağların var
Kışın çok soğuksun
Yazın çok sıcak
Ama benim için hep sıcak bir şehirsin
 
Belki burada doğduğumdan
Belki burada doyduğumdan
Başkasın sen Sivas
Başka bir şehirsin
Kalbimin başkentisin

14 Ekim 2023 Cumartesi

KURNAZ TİLKİ

 
Zehra Fırat

Bir varmış bir yokmuş. Yemyeşil ağaçları, masmavi göğü olan bir orman varmış. Bu ormanda her yarışta hile yapan bir tilki varmış. Tilki, her zaman hile yapar ve bütün ödülleri kaparmış. Orman Kralı Arslan durumu fark etmiş. Ona bir ders vermek istemiş. Kral’ın yaveri ona demiş ki:
-Kralım, bence tilkiye ders vermek için şöyle yapalım… Kralın yaveri anlatacağı her şeyi anlatmış ona. Arslan, yaverinin fikrini çok beğenmiş. Hemen orman gazetesine ormanın komutanının seçilmesi için bir koşu yapılacağını haber yaptırmış. Tilki gazeteyi görür görmez:
-Ben bu yarışı da kazanırım çünkü özel yeteneklerim var, diye ortaya atılmış. Gel zaman git zaman yarış zamanı gelmiş. Sunucu, Arslan’ın yaveri imiş. Yaver demiş ki:
-Yarışmamıza katılacak herkes burada mı?
Yarışmaya bir tavşan, bir goril, bir ayı, maymun ve bizim kurmaz tilki katılıyormuş. Yaver:
-Üç, iki, bir… dediğinde yarışma başlamış. Tilki yavaş yavaş koşup herkes onu geçince kestirme bir yola sapmış. Bir anda en önde koşan gorilin önüne geçmiş. Goril ne olduğunu, tilkinin kendisini nasıl geçtiğini anlamamış. Tilki yine kazanmış. Tilki:
-Yine ben kazandım! Demiş. Goril şaşkınmış:
-Tilki bir anda çalılardan çıktı, demiş. Tilki hile yapmadığını iddia etmiş. Tüm hayvanlar bir anda tilki mi haklı, goril mi haklı tartışmasına başlamış. Yaver onları sakinleştirmiş. Yaver:
-İlk tilki bitirdiği için… Tilki yaverin sözünü kesmiş:
-Yaşasın, ben kazandım! Diyerek kutlamaya başlamış. Herkes yuvasına kızgın bir şekilde dönmüş ama bir tek tilki mutluymuş. Tilki artık komutan olduğundan her gün yemiş, içmiş, uyumuş. Günler böyle geçmiş. Arslan’ın vereceği ders asıl şimdi başlıyormuş. Kral’ın arkadaşları kaplan, çita ve jaguar ormana saldırıyormuş gibi yapmışlar. Herkes kaçmış ama tilki yavaş koştuğu için kaçamamış. Onu yakalamışlar. Bütün orman sakinleri geri gelmiş ve kral öne çıkıp:
-Hile yapabilirsin ama gerçekleri kapatamazsın, demiş. Tilki artık utancından ormandan kaçmış ve bir daha onu kimse bu ormanda görememiş.
 

UÇMAK İSTEYEN KEDİ

Muhammet Aziz Toptaş, Sude Gökçe Çelen, Ecrin Kılıç, Zehra Fırat
Sessizce başının üzerinden geçen bulutları izliyordu. Bulutların üzerine çıkmak istiyordu, orasını merak ediyordu. Orda yaşamak istiyordu çünkü orada yaşamanın eğlenceli olduğunu düşünüyordu ayrıca orda yaşarsa her şeyi görebilecekti. Sessizlik ona huzur verecekti. Fakat kanatları yoktu, dört tane ayağı vardı üstelik bıyıkları da vardı. Gözleri de hayalleri gibi parlak iki yeşil boncuk gibiydi. Onun adını yaşadığı evdeki çocuklar Pamuk koymuşlardı. Pamuk henüz bir yaşına girmiş küçük bir kediydi.
Gözü hep kuşlardaydı, gökyüzündeydi. İnsanlar onun kuşları yemek istediğini zannediyordu ama o sadece onlardan biriyle konuşmak, onlarla oynamak ve onlar gibi uçmak istiyordu. Hiçbiriyle oturup da konuşamadığı için kuşlar Pamuk’tan korkuyor, Pamuk onlara yaklaşır yaklaşmaz kuşlar telaşla uçup kaçıyorlardı. Mutsuzdu Pamuk. Ne olurdu kuşlardan birkaç tanesi kendisiyle dost olsa, oynasa.
Günler, haftalar geçiyordu.
Bir gün Pamuk’un aklına ağaca çıkıp uçmaya çalışmak geldi. Minik tırnaklarıyla ağacın gövdesine tutunurken bir yandan da ağaca:
-Canın yanıyor mu? Diye soruyordu. Sonunda birkaç hamle ile ağacın dallarına çıktı. Ağaçta bir tanecik bile kuş kalmamıştı. Pamuk, yine üzülmüştü ama uçmak fikrinden vaz geçmedi. Dallar incecikti ve rüzgar esiyordu. İnmek istedi ama ağaca çıkmak kadar kolay değildi ağaçtan inmek. Çaresizce miyavlamaya başladı. Miyavlama sesini duyan Aziz yalınayak koşarak ağacın altına geldi ve kollarını açarak Pamuk’un ağaçtan kendisine zıplamasını bekledi ama Pamuk durmadan miyavlıyordu. Aziz bahçede bulduğu sandalyeyi sürükleyerek ağacın altına getirdi ve üzerine çıkarak Pamuk’a uzanmaya çalıştı. Bu kez Pamuk Aziz’in şefkat dolu kollarına kendisini bıraktı. Korkmuştu…
O gün Pamuk evden hiç çıkmadı ve uçamayacağına inanmaya başladı. Uçamayacaksa şayet niçin yaşıyordu ki? Bu sorular kafasında dönüp duruyordu.
Ertesi gün Pamuk; kafası yerde, kuyruğu düşük vaziyette yaylana yaylana yürürken önünde kendisinden kaçmayan küçük bir kuşa rastladı. Kuş; telaşlandı ama uçamıyordu. Pamuk, kuştan korktu, kuş da Pamuk’tan. Pamuk ön ayaklarını yere uzattı ve sessizce kuşu izlemeye başladı. Evet, bu kuş gerçekten de uçamıyordu. Dakikalar böylece geçti. Kuşun annesi olanca şamatayla kuşun yanına kondu ancak bir yandan da Pamuk’a öfkeyle bakıyordu. Bir süre sonra Pamuk’un kötü niyetli olmadığını anne kuş ve yavru kuş anladılar ve neşeyle Pamuk’a baktılar. Pamuk yerinden kalktı ve yanlarına gitti. Orada bir sohbet başladı miyavlar ve cik cikler arasında. Aziz, olanları pencereden izliyordu. Bir süre sonra Pamuk ve kuşlar dost oldu.

7 Ekim 2023 Cumartesi

MERHABA BAHAR

Zehra Fırat
Çiçekler açar mis gibi gül kokar
Yağmur yağar da yağar
Her yerde su damlacıkları var
Hafif hafif eser rüzgar
Dans eder dağdaki ağaçlar
Çiçekleri onlara eşlik eder
Hışır hışır şarkı söyler yapraklar

İşte bunlar baharın habercisi
Ne güzelmiş Allah’ım baharın sevinci

Merhaba bahar
Hoş geldin bahar


26 Eylül 2023 Salı

KEDİ AİLESİ

            Zehra Fırat

    Bir varmış bir yokmuş, kedileri sevenler çokmuş. Bizim Seda bir gün gezmeye çıkmış. Bir anda gözü pizzacının önündeki kediye takılmış. Onu tanıdığı bir kediye benzetmiş. Seda demiş ki:
  -Aaa, onun burada ne işi var?
    Onu oradan kucağına almış ve evlerine götürmüş. Ona biraz süt verip karnını doyurduktan sonra anlamış ki kendisinin tanıdığını zannettiği kedi değilmiş. Ama kedileri çok sevdiği için ve kedi de çok uysal olduğu için onu sahiplenmiş. Adını ise Şila koymuş. Seda Şila’yı, Şila da Seda’yı çok sevmiş.
    Gel zaman git zaman Seda Şila’nın yavrularının olacağını anlamış. Bunu ise komşusunun kızı Çiçek’e anlatmış. Çiçek ise Seda ve kedileri çok sevdiği için hemen Şila ile tanışmak istemiş. Seda ise Çiçek’i Şila’nın yanına götürmüş. Çiçek de Şila’yı çok sevmiş ve demiş ki:
    -Bu ne tatlı, ne yumuşak bir kedi…
Şila sevildiğini anlayıp hemen Çiçek’e şirinlik yaparak sürtünmüş. Çiçek de onu sevmiş, okşamış. Aradan birkaç ay geçmiş. Şila artık Seda’nın yanına hiç gelmiyormuş. Seda biraz meraklanmış. Şila’yı yanına geldiği bir gün takip etmiş. Sonra birden Şila kaybolmuş. Onu aramış aramış en sonunda evlerinin altındaki bodrumdan çıkarken görmüş ve demiş ki:
    -Yoksa yavruları mı var ve burada mı yaşıyorlar?
    Şila ise hiçbir şey olmamış gibi bodrumdan çıkmış, Seda ise Şila’nın karının küçüldüğünü görmüş. Onun yavrularının doğduğunu anlamış ve bodrumun camından içeriye baktığında bir yavru kedi görmüş ama bodrumun anahtarı Çiçeklerde imiş. Seda hemen Çiçek’in annesi Mine teyzeye gitmiş ve bodrumda Şila’nın yavrularının olduğunu söylemiş. Mine teyze, anahtarı alıp Çiçek’le birlikte bodrumun kapısını açmaya gitmiş. Bodrumu açtıklarında dört yavru kedi kendilerini karşılamış. Çiçek bağırmış:
    -Çooook tatlılar! Seda da demiş ki:
    -Gerçekten çok tatlılar… ama yavru kedileri insanlara alışık olmadığı için kaçıyorlarmış. Mine teyze ise:
    -Ben onlara şimdi süt getireyim, demiş.  Mine teyze evlerine giderek süt getirmiş. Yavrular, saklanmaya devam etmiş. Onlar dışarı çıkıp kapıyı aralıklı bırakmışlar. Yavru kedilerin gelerek sütü içtiklerini kapının aralığından sessizce izlemişler. Süt bittiğinde kapıyı açmışlar ama yavrular anneleri yanında olduğundan bu kez kaçmamışlar. Her gün bu şekilde yavruları beslemişler. Sedalar ise babasının işi nedeniyle başka bir şehre taşınmışlar ve Seda giderken Çiçek’e demiş ki:
    -Şila ve yavruları size emanet…
    Günler geçmiş ve yavrular büyümüş. Artık bodrumdan dışarıya çıkmaları gerekiyormuş. Çiçek’in babası Ahmet amca, bodrumun penceresini açık bırakmış. Kedilerin pencereye tırmanabilecekleri bir de minik merdiven yapmış. Artık Şila ve yavruları oradan bodruma girip çıkabiliyorlarmış. Yavrular dışarıya iyice alışmışlar. Çiçek ve annesi de yavruları kendilerine alıştırıp onları sahiplenmişler.
Mutlu bir şekilde hayatlarına devam etmişler.